Dava konusu taşınmaz 1995 yılında çapa bağlanmış olup davalı- karşı davacı tarafından da davacıya ait olduğunun bilindiği, davacı- karşı davalının taşmayı öğrendikten itibaren 15 gün içinde bu hususa itiraz etmemesinin davalının iyiniyetli olduğunun kabulü için yeterli olmadığı, dosyada yer alan bilirkişi raporlarına göre tecavüzlü yapının iki katlı depo olduğu belirlendiğinden yıkılması fahiş zarar oluşturacak esaslı yapı niteliğinde olmadığı anlaşılmakla, taşkın yapı değerinin arzın değerinden fazla olduğuna işaret edilmeksizin mahkemece eksik incelemeye dayalı olarak temliken tescil isteminin kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı- Mahkemece mahallinde keşif yapılarak konusunda uzman bilirkişiye ifraz ve tevhidi gösterir şekilde denetime elverişli bir kroki düzenlettirilmesi; akabinde düzenlenen ifraz krokisinin ilgili belediyeye sunularak ifraz ve tevhidin mümkün olup olmadığı hususunda belediye encümeninden bir karar alınması ve daha sonra oluşacak sonuca göre bir hüküm kurulması gerekirken, taşınmazın ifrazı hususunda onay makamından sorulmadan ifraz kararı verilmesinin doğru olmadığı-
Somut olayda direnme kararının verildiği tarihte, HMK’ nın 266. maddesinin son cümlesi olan "hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceğine" ilişkin hüküm yürürlükte değil ise de; mahkemenin çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceğine ilişkin hükümden de anlaşılacağı üzere konusunda uzman olmayan bilirkişilerden rapor alınarak hüküm kurulmasının doğru olmadığı- Mahkemece, bankacılık konusunda uzman bilirkişiden/bilirkişilerden HMK 273. madde hükmü gereği bilirkişinin görev alanı açık bir şekilde belirlenmek suretiyle, banka kayıt ve defterleri üzerinde inceleme yapılarak Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerektiği-
Direnme kararının verildiği tarihte HMK’nın 266. maddesi gereğince hukuk öğrenimi görmüş kişilerin, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemeyeceğine ilişkin hüküm yürürlükte değil ise de; konusunda uzman olmayan bilirkişilerden rapor alınarak hüküm kurulmasının doğru olmadığı- Genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali davasında mahkemece hukukçu (avukat) bilirkişilerin hazırlamış oldukları bilirkişi raporları esas alınarak hüküm kurulmasının hatalı olduğu-  Bankacılık konusunda uzman bilirkişiden -bilirkişinin görev alanı açık bir şekilde belirlenmek suretiyle- banka kayıt ve defterleri üzerinde inceleme yapılarak denetimine elverişli rapor alınması gerektiği-
Sağlığa zarar verdiği iddiası dışında baz istasyonlarının sertifikada belirtilen limit değerlere ve güvenlik mesafesine uygun olarak kurulmadığı, başlangıçta uygun kurulsa dahi sonradan sertifikadaki limit değer ve güvenlik mesafelerine aykırı davranıldığı gerekçesi ile kaldırılmasına ilişkin talep ve itirazların ilgili mevzuat gereğince BTK’ya yapılması gerektiği ve bu kurumun uygulamalarına ve kararlarına karşı da idari yargıda dava açılması gerektiği- Baz istasyonunun limit değerlere ve güvenlik mesafelerine uygun olmasına rağmen zararlı olduğunu iddia ediyorsa, idari yargıda idareye karşı yönetmeliğin iptali davası açması gerektiği- Dava konusu olayda; keşif sonucu alınan bilirkişi raporlarındaki tespitlere göre, dava konusu baz istasyonlarının 05.11.2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve bu kanun gereğince çıkartılan yönetmelik ile Dünya Sağlık Örgütü çalışmalarına göre aykırılık oluşturmadığı belirlendiğinden mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece, “Elektronik Haberleşme Cihazları Güvenlik Sertifikası Yönetmeliği”nin 12. maddesi ve bu yönetmelik gereğince çıkarılan tebliğe göre ölçüm sertifikası bulunan uzman bilirkişiden, davalıya ait baz istasyonunun 21.04.2011 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkındaki Yönetmeliğe uygun olup olmadığı ve güvenlik mesafesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığının saptandığı rapor alınarak sonucuna göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı-
Limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun gereğince takibe tabi tutulacakları- Mahkemece, bu işten anlayan bilirkişi veya bilirkişiler eliyle; murisin, “ortağı” olduğu limited şirketin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yaptırılarak şirketin aktif ve pasifinin saptanması, ayrıca şirketin bilançosu incelenerek murisin ölüm tarihinde şirketin piyasa rayiç değeri uzman bilirkişiler aracılığıyla tespit edilmesi bu suretle murisin şirketteki payı oranında öncelikle aktif mal varlığının belirlenmesi ve murisin şirketin kamu borcundan dolayı sermaye hissesi oranında şahsen sorumlu olacağı miktarın bu suretle saptanması, amme alacağının şirketin mal varlığından tamamen tahsili mümkün ise, davacıların borca batıklığın tespitini istemekte hukuki yararlarının bulunmayacağı gözetilerek isteğin reddedilmesi, murisin ölüm tarihi itibarıyla tespit edilen terekesi aktifinin, borcu karşılamaya yeterli olmaması halinde isteğin kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Davacı banka ile müşterisi arasında, araç satış işlemlerinde ve kredi tahsisinde, davalının dava konusu taahhütnameye benzer olan taahhütnameleri faks vasıtasıyla göndermesi üzerine araç satın alan üçüncü kişi lehine tahsis edilen araç kredisinin davalıya havale edildiği, davalının da bunun karşılığında satışı yapılan araç ruhsatının üzerine davacı lehine rehin tesisini sağladığı şeklindeki yerleşik uygulamanın varlığına yönelik iddia bakımından mahkemece nasıl bir araştırma yapılması gerektiği- Taahhütname aslının bulunamaması ve bulunmadığının müzekkerede belirtilerek fotokopi belge üzerinde inceleme yapılması isteminin açıkça belirtilmesi ve söz konusu fotokopi belgenin orijinal belgeden çekilmiş fotokopi olduğunun kabulü hâlinde, Adli Tıp Kurumunca istem doğrultusunda, fotokopi belge üzerinde mevcut koşullar altında inceleme yapılarak sonuç bildirir rapor sunulup sunulamayacağı-
Zorunlu deprem sigorta poliçesi nedeniyle tazminat istemi-
Dava konusu olayda, murisin mirası en yakın mirasçısı tarafından reddedildiğinden, mirasın iflas hükümlerine göre tasfiyesi için yasal prosedürün uygulanıp, sonuçlandırıldığı takdirde mirası reddedilen borçlu için atanacak ve yetkilendirilecek bir temsilci ile davaya devam edilmesi ve buna göre taraf teşekkülü sağlandıktan sonra karar verilmesi gerekeceği- Taraf teşkilinin, yargılamanın her aşamasında re'sen dikkate alınması gerektiği- Borçlunun adresinde yapılan hacizlerde; borçlunun bu adresinden ayrılmış olduğu, yeni adresinin de tespit edilemediği haciz tutanakları ile belirlenmiş olduğundan, bu durumu belirleyen haciz tutanaklarının geçici aciz vesikası niteliğinde olduğu- İptali istenen tasarruflar, (takibe konu çeklerin keşidetarihinden) borçtan önce yapılmışsa da, alacak için düzenlenen çeklere sonraki tarihlerin atıldığı sıklıkla görüldüğünden, mahkemece, davacı vekiline icra takiplerinin konusu borcun doğumuna ilişkin temel ilişki konusunda delillerini sunması için süre verilmesi, sunduğu delillerin toplanması, davacı ve davalı borçlunun varsa ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, gerektiğinde davacı ve borçlunun isticvabı ile borcun doğumunun tespiti; daha önce doğduğu ispatlandığı takdirde buna ilişkin dava koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek işin esasına girilmesi, aksi durumun tespiti halinde ise borcun doğumu tasarruf tarihinden sonra ise davanın ön koşul yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece konusunda uzman bilirkişiden, tasarruf tarihi itibari ile doğmuş vergi borcunun da tespiti yapılarak, tasarruf tarihi itibari ile doğmuş olan vergi aslı ve fer'ileri üzerinden iptal kararı verilmesi gerekirken, uzman bilirkişide rapor alınmaksızın, davacının dava dilekçesinde belirttiği dava değeri üzerinden hüküm kurulmasının doğru olmadığı-