Sağlığa zarar verdiği iddiası dışında baz istasyonlarının sertifikada belirtilen limit değerlere ve güvenlik mesafesine uygun olarak kurulmadığı, başlangıçta uygun kurulsa dahi sonradan sertifikadaki limit değer ve güvenlik mesafelerine aykırı davranıldığı gerekçesi ile kaldırılmasına ilişkin talep ve itirazların ilgili mevzuat gereğince BTK’ya yapılması gerektiği ve bu kurumun uygulamalarına ve kararlarına karşı da idari yargıda dava açılması gerektiği- Baz istasyonunun limit değerlere ve güvenlik mesafelerine uygun olmasına rağmen zararlı olduğunu iddia ediyorsa, idari yargıda idareye karşı yönetmeliğin iptali davası açması gerektiği- Dava konusu olayda; keşif sonucu alınan bilirkişi raporlarındaki tespitlere göre, dava konusu baz istasyonlarının 05.11.2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu ve bu kanun gereğince çıkartılan yönetmelik ile Dünya Sağlık Örgütü çalışmalarına göre aykırılık oluşturmadığı belirlendiğinden mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece, “Elektronik Haberleşme Cihazları Güvenlik Sertifikası Yönetmeliği”nin 12. maddesi ve bu yönetmelik gereğince çıkarılan tebliğe göre ölçüm sertifikası bulunan uzman bilirkişiden, davalıya ait baz istasyonunun 21.04.2011 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkındaki Yönetmeliğe uygun olup olmadığı ve güvenlik mesafesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığının saptandığı rapor alınarak sonucuna göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru olmadığı-
Limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun gereğince takibe tabi tutulacakları- Mahkemece, bu işten anlayan bilirkişi veya bilirkişiler eliyle; murisin, “ortağı” olduğu limited şirketin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde inceleme yaptırılarak şirketin aktif ve pasifinin saptanması, ayrıca şirketin bilançosu incelenerek murisin ölüm tarihinde şirketin piyasa rayiç değeri uzman bilirkişiler aracılığıyla tespit edilmesi bu suretle murisin şirketteki payı oranında öncelikle aktif mal varlığının belirlenmesi ve murisin şirketin kamu borcundan dolayı sermaye hissesi oranında şahsen sorumlu olacağı miktarın bu suretle saptanması, amme alacağının şirketin mal varlığından tamamen tahsili mümkün ise, davacıların borca batıklığın tespitini istemekte hukuki yararlarının bulunmayacağı gözetilerek isteğin reddedilmesi, murisin ölüm tarihi itibarıyla tespit edilen terekesi aktifinin, borcu karşılamaya yeterli olmaması halinde isteğin kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Davacı banka ile müşterisi arasında, araç satış işlemlerinde ve kredi tahsisinde, davalının dava konusu taahhütnameye benzer olan taahhütnameleri faks vasıtasıyla göndermesi üzerine araç satın alan üçüncü kişi lehine tahsis edilen araç kredisinin davalıya havale edildiği, davalının da bunun karşılığında satışı yapılan araç ruhsatının üzerine davacı lehine rehin tesisini sağladığı şeklindeki yerleşik uygulamanın varlığına yönelik iddia bakımından mahkemece nasıl bir araştırma yapılması gerektiği- Taahhütname aslının bulunamaması ve bulunmadığının müzekkerede belirtilerek fotokopi belge üzerinde inceleme yapılması isteminin açıkça belirtilmesi ve söz konusu fotokopi belgenin orijinal belgeden çekilmiş fotokopi olduğunun kabulü hâlinde, Adli Tıp Kurumunca istem doğrultusunda, fotokopi belge üzerinde mevcut koşullar altında inceleme yapılarak sonuç bildirir rapor sunulup sunulamayacağı-
Zorunlu deprem sigorta poliçesi nedeniyle tazminat istemi-
Dava konusu olayda, murisin mirası en yakın mirasçısı tarafından reddedildiğinden, mirasın iflas hükümlerine göre tasfiyesi için yasal prosedürün uygulanıp, sonuçlandırıldığı takdirde mirası reddedilen borçlu için atanacak ve yetkilendirilecek bir temsilci ile davaya devam edilmesi ve buna göre taraf teşekkülü sağlandıktan sonra karar verilmesi gerekeceği- Taraf teşkilinin, yargılamanın her aşamasında re'sen dikkate alınması gerektiği- Borçlunun adresinde yapılan hacizlerde; borçlunun bu adresinden ayrılmış olduğu, yeni adresinin de tespit edilemediği haciz tutanakları ile belirlenmiş olduğundan, bu durumu belirleyen haciz tutanaklarının geçici aciz vesikası niteliğinde olduğu- İptali istenen tasarruflar, (takibe konu çeklerin keşidetarihinden) borçtan önce yapılmışsa da, alacak için düzenlenen çeklere sonraki tarihlerin atıldığı sıklıkla görüldüğünden, mahkemece, davacı vekiline icra takiplerinin konusu borcun doğumuna ilişkin temel ilişki konusunda delillerini sunması için süre verilmesi, sunduğu delillerin toplanması, davacı ve davalı borçlunun varsa ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, gerektiğinde davacı ve borçlunun isticvabı ile borcun doğumunun tespiti; daha önce doğduğu ispatlandığı takdirde buna ilişkin dava koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek işin esasına girilmesi, aksi durumun tespiti halinde ise borcun doğumu tasarruf tarihinden sonra ise davanın ön koşul yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiği-
Her ne kadar “Sözleşmenin Bedeli” başlıklı 1.05. maddede sözleşmenin anahtar teslim götürü bedelli olduğu ve 3.050.000,00 USD üzerinden akdedildiği hüküm altına alınmış ise de tarafların da imzasının bulunduğu kapak sayfasında sözleşme bedelinin 3.900.000,00 USD olarak yazıldığı, yine sözleşmenin “Anlaşmazlıkların Çözümü” başlıklı 1.52. maddesinde, taraflar arasında ihtilaf çıkması halinde delil olarak yalnızca .............’in kayıt ve belgelerinin esas alınacağı, dosya kapsamında bulunan ve ............ tarafından hazırlanan hakedişlerin 3.900.000,00 USD bedel üzerinden düzenlendiği, yine bu hakedişlere istinaden davacı tarafından düzenlenen faturaların davalı tarafından itirazsız deftere kaydedilip ödendiği hususları dikkate alındığında sözleşme bedelinin taraflarca 3.900.000,00 USD olarak kararlaştırıldığının kabulü gerekeceği- Mahkemece yapılacak işin; konusunda uzman yeni bir bilirkişi kurulundan asıl dava yönünden bedelin 3.900.000,00 USD olduğunun kabulü ile bu bedel üzerinden hesaplama yapılması, karşı dava yönünden ise, talep edilen 4.043.708,00 TL’nin davalı- karşı davacıya iade edilip edilmeyeceği, edilecekse miktarı ve bedellerin tespiti ile bu bedellerin yapıldıkları yıl piyasa rayicine uygun olup olmadığı, önceki raporlar arasındaki çelişkiler ile taraflarca yapılan itirazlar da giderilecek şekilde tespit ettirilip ve taraf defterleri incelenerek davalı karşı davacı tarafından davacı karşı davalıya 275.000,00 USD ödeyip ödemediğinin müstenidatları ile birlikte açıklanarak Yargıtay denetimine elverişli rapor alarak sonucuna uygun karar vermek ve 275.000,00 USD ödendi ise protokoldeki şartların yerine getirilmediği de dikkate alınarak bu kalem yönünden de karşı davanın kabulüne karar vermek, ödenmedi ise talebin şimdiki gibi reddine karar verilmesinden ibaret olduğu-
Mahkemece konusunda uzman bilirkişiden, tasarruf tarihi itibari ile doğmuş vergi borcunun da tespiti yapılarak, tasarruf tarihi itibari ile doğmuş olan vergi aslı ve fer'ileri üzerinden iptal kararı verilmesi gerekirken, uzman bilirkişide rapor alınmaksızın, davacının dava dilekçesinde belirttiği dava değeri üzerinden hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Her ne kadar dava konusu hakkında rapor alınmış ise de rapor yeterli olmadığı gibi davalı-birleşen davada davacının bu husustaki itirazlarının da 6100 sayılı HMK’nun 281. maddesi gereği karşılanmadan reddedildiği, mahkemece yapılacak işin; davalı-birleşen davada davacının itirazları değerlendirilmek üzere rapor veya ek rapor almak ve sonucuna göre karar tesisinden ibaret olması gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın davalı borçlu tarafından davalı üçüncü kişiye satıldığı, bu halde tapudaki satış bedeli ile bilirkişinin belirlediği gerçek değeri arasında önemli fark bulunmadığı, tapu resmi belge niteliğinde olduğundan burada yazılı miktarın ödediğine ilişkin ayrıca bir belge aranmasına gerek bulunmadığı, davalı borçlu ile üçüncü kişi arasında akrabalık veya yakınlık, olmadığı , alacaklı İİK'nun 280. maddesi kapsamında borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen şahıslardan olduğu da ispatlamadığından, davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekeceği- Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiliğe başvuramayacağından, mahkemece İİK'nun 277 madde koşullarına göre bir değerlendirme yapmak üzere dosyanın bilirkişiye verilmesinin isabetsiz olduğu- Davanın bedele dönüşmesi halinde ve dördüncü kişinin iyiniyetli olması halinde, üçüncü kişinin elinden çıkardığı tarihteki değeri oranında tazminattan sorumlu tutulması gerekeceği-