Davalı kadın tarafından açılan bağımsız bir tedbir nafakası davası bulunmamasına rağmen hükmün kesinleşmesinden sonra da nafakaya devam edecek şekilde hüküm tesisinin doğru olmayacağı-
Eşler birbirlerine karşılıklı olarak hakaret etmişlerse de; davacının ilave olarak eşini dövdüğü ve evden kovduğu, eşini ihmal ettiği, alkol alıp eve geç geldiği anlaşıldığından ve davacı ağır kusurlu olduğundan davalının manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar vermek gerekeceği-
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesi istenilmemiş olsa bile işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin ayni hak kazanımının 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 1023. maddesi hükmü ile korunduğu, şerhin etkisinin ise eşin rızası alınmadan gerçekleştirilen kazandırıcı işlemlerin üçüncü kişinin iyi niyetine rağmen geçersiz sayılacağına yönelik olacağı-
Davacı kadının eşi ve kayınpederi tarafından imzalanan, davacının imzası bulunmayan mehir senedindeki yetkili mahkemeye ilişkin ibarenin, eldeki davanın tarafları yönünden yetki sözleşmesi olarak kabul edilemeyeceği-
Davalı kadının çalıştığı ve sürekli geliri olduğu toplanan delillerden anlaşıldığından Türk Medeni Kanunun 175. maddesi koşulları oluşmadığı halde davalı yararına yoksulluk nafakası takdirinin isabetsiz olacağı-
Davacı kadının istediği manevi tazminatın, taraflar arasında evlilik birliği bulunmadığından, haksız fiil nedeni ile manevi tazminat olup, Borçlar Kanunu’nun 49. maddesine göre istenildiği, manevi tazminat talebi hakkında karar verecek mahkemenin, Aile Mahkemesi değil genel hukuk mahkemeleri olacağı-
Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebileceği-
Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekeceği-
Davalı-davacı D.’in açmış olduğu boşanma davasından 16.03.2005 tarihinde feragat etmekle geçmiş olayları bağışlamış sayılacağından, davacı-davalı A.’ın kusurlu davranışlarından bahsedilemeyeceği, davalı-davacı D.’in ise muska yazdırıp yastığın içine koyduğu, yapma bebeğin üzerine iğneler batırdığı bu şeklindeki büyücülük adı verilen faaliyetlerde bulunduğu ve 9.8.2003-10.8.2003 tarihinde eşine göndermiş olduğu telefon mesajlarında “Kızıma en iyisinden baba bulup evlenmezsem adiyim, dikkat erkek turistler sana bir şey yapmasın, kadınlar önünde soyunsa bir şey yapamazsın. Keşke meninde olmaz olsaydı”,“Anangil bana ettikleri iftiraları gelsinler zaptda etsinler de herkes yüzlerine tükürsün, onlar da oh yağmur yağdı desinler” şeklinde ifadelere yer verdiği anlaşılmış olduğundan, tam kusurlu kabul edilmesi gerekeceği-
Davalı kadının kocasına hakaret ettiği, müşterek konutun kilidini değiştirerek, kocasını eve almadığı, davacı kocanın da eşine makasla vurduğu, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olacağı, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilmesi gerekeceği-