Davacının evlilik sırasında eşiyle olan anlaşmazlıkları nedeniyle intihara teşebbüs etmesi ve psikolojik olarak rahatsızlanması sonucu evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsıldığı sonucuna varıldığından boşanmaya ilişkin direnme kararının yerinde olacağı-
Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekeceği-
Evlilik en az bir yıl sürmüşse, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı, bu halde boşanma kararı verilebilmesi için hakimin, bizzat tarafları dinleyerek iradelerin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesinin ve boşanmanın mali sonuçları, çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulmasının şart olduğu; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere ( MK. md. 118-395, 5133 S.K.md.2-3) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağladığı-
Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığının ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olacağı; az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamayacağı, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması gerekeceği-
Boşanma davasının asıl konusuna bir takım yan sonuçların eklenmesinin, diğer bir ifadeyle boşanma nedeniyle nafaka, maddi ve manevi tazminat, çocukların ana baba ile münasebetlerinin, karı koca mallarının tasfiyesinin talep ve hüküm altına alınmasının mümkün olduğu, boşanmaya hükmedilmedikçe, ikinci derecede kalan bu talepler hakkında karar verilmesinin olanaklı olmayacağı, ancak boşanmanın eki niteliğindeki taleplerin ayrıca harca tabi olmadığının açık olduğu, dava dilekçesinde salt boşanma isteminde bulunan davacının, aşamalarda ibraz ettiği dilekçelerde, müşterek evin alınması sırasında yaptığı katkı karşılığı maddi tazminat talep ettiği, ne var ki harca ilişkin işlemleri yerine getirmediği, boşanmanın eki niteliğinde olmayan davacının maddi tazminat talebine ilişkin, usulüne uygun açılmış bir davadan söz edilmesinin olanaklı olmayacağı-
Taraflar arasında geçtiği belirtilen telefon mesajlarının bütünü gözönüne alındığında, davacı (karşı davalı) eşin evlilik birliğin devamını sağlamaya yönelik çabalarının sergilenmekte olduğu, bozma kararına esas alınan bir kısım ifadelerin ise davalı (karşı davacı) kocanın evlilik birliğini sona erdirmeye yönelik olumsuz mesajlarına tepki niteliğinde bulunduğunun kabulü gerekeceği-
3444 sayılı Kanunun, Medeni Kanunun 134. maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafiflettiği; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem verdiği, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanıdığı, ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmeyeceği, Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığının ve bunun belirlenmesinin kaçınılmaz olacağı, mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığının kuşkusuz olduğu-
Kocanın gelirinin az olmasının tedbir nafakası vermesine engel olmayacağı, kadın ev kadını olup, hiçbir gelirinin ve malının olmadığı, gelir azlığının ancak nafaka takdirinde dikkate alınabileceği, boşanma veya ayrılık davası açılınca hakimin, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına,geçimine, malların yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorunda olacağı, o halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın yararına Türk Medeni Kanununun 185/3, 186/3 maddelerine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekeceği-
Davacının, tapu malikine izafeten hazine aleyhine açtığı işbu davada, Hazinenin kayıt malikini temsil etmesi olanaklı olmayacağı, ne var ki, temsilcide yanılgı niteliğindeki bu yönün, davanın reddine neden olamayacağı, dava dilekçesinde ve aşamalarda, tapu malikinin yurt dışına çıktığı ve kendisinden haber alınamadığı ileri sürüldüğü, bu noktada, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 427/1. maddesi, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması ve oturduğu yerin de bilinmemesi halinde, vesayet makamınca yönetim için kayyım atanacağının hükme bağlandığı, burada, tüm aramalara rağmen bulunamayan kimseyi temsilen kayyım atanmasının gerekeceği, o halde öncelikle, dava dilekçesi ve duruşma gününün kayıt malikine tebliğ olunması; kayıt malikinin tüm aramalara rağmen bulunamaması ve oturduğu yerin de tespit edilememesi halinde tapu malikini temsilen kayyım tayin ettirilmesi için davacıya süre verilmesi gerekeceği-
Dava dilekçesinde ve aşamalarda davacı kadının, boşanma sonucunda yoksulluğa düşeceği konusunda beyanda bulunmuş; davacı vekili, yoksulluk nafakasının toptan ödenmesine karar verilmesini istediği, davacının gelir durumu, yaşı, bedeni ve fikri kabiliyeti ile evlenme ihtimalinin az olması, öte yandan davalı kocanın ödeme gücü değerlendirildiğinde, somut olayın özelliği itibariyle boşanan eşler arasında mali ilişkinin uzamasının sakıncalı olacağı, hal böyle olunca, Yerel Mahkemece yoksulluk nafakasının toptan ödenmesine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olacağı-