Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olmayıp az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılmasının gerekeceği-
Kural olarak eşlerden birisinin diğerine karşı ve ona tebaen taşınmazda oturuyor olması halinde, -boşanma gerçekleşse bile- İİK. 276/son uyarınca üçüncü kişi konumunda bulunmadığı ancak tahliyeye konu konutun 'aile konutu' olarak kullanıldığı, şikayetçi eşin halen orada çocukları ile birlikte oturmaya devam ettiğinin anlaşılması halinde, oradan tahliyesine karar verilemeyeceği–
Boşanma davası dışında evlilik birliğinin gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle talep edilen tedbir nafakasında; eşlerin ayrı yaşamakta haklı olduklarını ispatlamalarının gerekeceği-
Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişiminin anne yanında tehlikede olduğu ve annenin velayet görevini ihmal ettiğine ilişkin başkaca bir delil bulunmadığına göre (TMK. 183,348 ve349.maddelerindeki şartları da oluşmamıştır) 1999 doğumlu olup, anne bakım ve şefkatine muhtaç çocuğun velayetinin anadan alınamayacağı-
Taraflar bozma ilamına uyulmasını istemiş iseler de, Genel Kurulda yapılan görüşmeler sonunda; Özel Dairenin bozma sebebi yaptığı konu kamu düzenine ilişkin görülmüş ve bu nedenle yerel mahkemenin her iki tarafın bozmaya uyulmasını istemelerine rağmen direnebileceği-
Evlilik birliği içinde edinilen taşınmaz için tapu iptali davasının dinlenebilmesinin 07.10.1953 tarih ve 7/8 sayılı İBK.’daki koşula bağlı olduğu- Davacının evlilik birliği devam ettiği sürece çalıştığı sabit olduğundan kadının ve eşinin birlik içindeki kazançlarının ve edindikleri malların kazançla oranlanması ve eşlerden biri yararına kazanç ve katkıyla orantılı olmayacak şekilde bir kazanım bulunup bulunmadığının saptanmasının gerekeceği-
Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri, eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekli olup; oysa dinlenen davacının tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1.maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğundan davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilemeyeceği-
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (MK.md.118-395, 5133 S.K.md.2-3) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağı, geçici 1.maddesine göre de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceği-
Taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğundan eşlerin boşanmasına karar verilmesinin gerekeceği-
Boşanma davası devam ederken davacının ölmüş olması durumunda, davacının mirasçıları TMK’nun 181. Maddesi uyarınca davayı takip edebileceğinden, mahkemece; TMK. M. 181/2’e göre davaya devam edilerek boşanma davası yönünden karar verilmesine yer olmadığı kararı ile birlikte boşanmaya neden olan olaylarda davalının kusurlu olup olmadığının tespitine karar verilmesinin gerekeceği-