Taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin var olması halinde boşanmaya karar verilmesinin gerektiği-
Çalışmayan ve hiç bir geliri olmayan kadının edinilmiş mallarda katkı payı isteyebileceğini kabul eden Türk Medeni Kanunu sisteminde, maddi tazminat ile sorumlu tutulamayacağını önceden kabul etmenin imkansız olduğu-
Yeme, sığınma, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul olduğu - "Asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olmadığı - Evin her insanın yaşaması için gerekli en zaruri ihtiyaçlarından olduğu, davalının da adına kayıtlı tek bir evi olduğu, davalının bu evde kalmayıp gelirinden yararlanıp ve ihtiyaçlarını daha uygun bir şekilde karşılamak için 150 YTL ye kiraya verdiği, kendisinin de ailesinin yanında kaldığı, herhangi bir yerde de çalışmadığı, kira gelirinden başka geliri bulunmadığı, davalının aldığı aylık 150 YTL kira geliri ile aldığı nafaka miktarı toplamının onu, yoksulluktan kurtaracak miktarda bulunmadığı-
Davalı vekilinin dava dilekçesindeki “...Davalı, boşanma davasının reddedilmesinden sonra da eşine ve çocuklarına dönmemiştir. Dayalı evlilik birliğine emek ve malvarlığı ile hiçbir katkı sunmamıştır. Müvekkilem uzun süredir ayrı yaşamaktadır...” sözlerinin tarafların ayrı yaşama, bir araya gelmeme olgusunu vurguladığı-
Eşin, kocasını sevmediğini, istemediğini söylemesi davalı kadını eşit kusurlu yaptığı, bu sebeple kocanın da boşanma davasının kabulünün gerektiği-
Eşinin rızasını almadan annesini devamlı oturmak kaydıyla eve getirmek isteyen ve eşini dövüp 5 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralayan, ev eşyalarını parçalayan davacı eşe karşı daha güçsüz olan davalı kadının söylemiş olduğu sözlerin fevren söylendiği, bu sözler nedeniyle eşit kusur olgusunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı-
Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca; Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olmasının gerektiği, dinlenen tanıkların bir kısmının evlilik birliğinin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlarda bulunması, bir kısmının ise sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olması halinde davanın reddinin gerektiği-
Kanunun açık ifadesinden anlaşılacağı üzere boşanma ve ekindeki davaların kadının yerleşim yeri mahkemesinde de açılmasının olanaklı olduğu, somut olayda davacı kadının koca evini terk edip, o tarihten beri baba evinde oturduğu, işte çalışmadığı, üzerine kayıtlı bir taşınmazının bulunmadığı, hayatın olağan akışı gereğince sığınabileceği ve yerleşebileceği tek yerin baba evi olduğu ayrı ev açıp orada hayatını idame ettirmesinin mevcut şartlarda mümkün bulunmadığı, hal böyle olunca davacı kadının sürekli kalma niyeti ile baba evine gittiği ve hayatını burada devam ettireceğinin anlaşıldığı, bu itibarla babasının evine giden kadının, baba evinin bulunduğu yer mahkemesinde boşanma davası açabilmesinin olanaklı olduğu-
Evlilik birliği içinde edinilen mallarda katkı payı nedeniyle tapu iptali ve tescil, bu istem olmadığı takdirde katkı bedeli isteğine ilişkin davaların çözümünün aile mahkemesine ait olduğu; resen gözetilmesi gereken görev hususunun dikkate alınmadan işin esasına girilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemenin görevlendirdiği psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanından oluşan bilirkişiler kurulunun raporlarında; çocukların anneleriyle kişisel ilişki kurmaları için Almanya'dan Türkiye'ye getirildiklerinde yaptıkları görüşmede; "çocukların gelişimlerinin akranlarıyla eşdeğerde olduğu, Almanya'daki yaşamlarıyla ilgili herhangi bir olumsuz söylemde bulunmadıklarının" açıklandığı, Alman Gençlik Dairesinin 7.6.2006 tarihli "yüksek sosyal pedegog" imzalı raporunda da; çocukların Almanya'da kaldıkları ev, ortam incelenip gerekli görüşmelerin yapıldığı belirtilerek çocukların okulda başarılı olup, sportif, sanatsal aktivitelerinin bulunduğu, babalarının yanında kendilerini mutlu hissettikleri, velayet haklarının bu nedenle babaları üzerinde kalması yönünde kanaat açıkladığı; dosyadaki tüm kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde; çocukların uzun zamandır babalarının yanında yaşadıkları, velayetin kaldırılması (TMK. md.348) koşullarının gerçekleşmediği-