Mahkemenin, bozma ilamına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de, bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlamasının, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 429. maddesinin amir hükmü gereği zorunlu olduğu-
Davalının “Kefalet Sözleşmesi” başlıklı sözleşmedeki teminatının garanti sözleşmesi amacı ile değil, kefalet amacı ile verildiği- 818 sayılı BK’nın 18/1. (6098 sayılı TBK’nın 19/1.) maddesi gereğince de davalının bu iradesinin bir kefalet amacına yönelik olduğu- Bu durumda, dava konusu sözleşmenin kefalet sözleşmesi niteliğinde olduğu ve 818 sayılı BK’nın 484. (6098 sayılı TBK’nın 583.) maddesi gereğince kefilin sorumlu olduğu miktarın sözleşmede belirtilmemiş olması karşısında kefalet sözleşmenin bu hâli ile geçersiz olduğu-
Birden fazla davalı aleyhine açılan davanın aynı sebepten kısmi reddi halinde red sebebi ortak olan davalılar için tek avukatlık ücretine hükmolunacağı- Kısmı davada hak düşürücü süre hakkında-
Türk Borçlar Kanunu'nda düzenlenen kira bedelinin belirlenmesi hükmü için Türk Parasının K.ini Koruma Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak koşuluyla; ilk kira yılını takip eden döneme ilişkin; kiraya verenin kira artış talebi olduğunun anlaşılması halinde, kira bedeline ilişkin artış oranı hesaplanırken, Türk Borçlar Kanunu'nda belirtilen artış oranını geçmediği ölçüde sözleşmedeki artış oranına itibar edilerek, aksi halde; bir önceki kira yılında üretici fiyat endekslerindeki artış oranını geçirmemek koşuluyla artış yapılmak suretiyle gerekirse konusunda uzman bilirkişi raporu alınarak kira bedelinin denetime elverişli bir şekilde belirlenmesi gerektiği-
Özel Dairece delil tespiti masrafı dışındaki alacaklar yönünden bir bozma yapılmadığından, hüküm bu alacaklar yönünden kesinleşmiş olup, bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle davacının talep edebileceği delil tespiti masrafına ilişkin alacağın da 1.890,00TL’nin altında olduğu, delil tespiti masrafı miktar itibariyle açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilemeyeceği-
Doğum ve Çocuk Bakımevi Hastanesi Başhekimliği' nin ve İl Sağlık Müdürlüğü'nün tüzel kişiliğinin bulunmadığı, temsilde hata sebebiyle davanın bu davalılara yöneltildiği dikkate alınarak husumet yokluğundan red kararı verilmesi gerektiği- Fazla mesai konusunda taraf tanık anlatımlarına göre davacının haftada 49 saat çalışarak yasal çalışma süresini aşan 4 saatlik fazla mesai yaptığı anlaşıldığından belirtilen sürelerde çalışıldığının kabulü ile hafta hafta çalışma saatlerinin tespit edilerek fazla mesai alacağının hüküm altına alınması gerektiği- Davalılar lehine vekalet ücretine hükmedilirken davanın red sebebi aynı olduğundan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gibi, tüzel kişiliği bulunmayan Doğum ve Çocuk Bakımevi Hastanesi ve İl Sağlık Müdürlüğü yönünden, davalılar lehine avukatlık ücretine hükmedilemeyeceği-
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararları hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı, bu kararlara ilişkin dosyaların bölge adliye mahkemelerine gönderilemeyeceği- Somut olayda, ilk derece mahkemesince, her ne kadar tebliğden itibaren 2 hafta içinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere karar verildiği anlaşılmışsa da daha önce dosyanın açıldığı Asliye Hukuk Mahkemesince verilen kararın Yargıtayca bozulmasına karar verildiği görülmekle; 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemelerinin görevli olmadığı ve 1086 sayılı HUMK'nın uygulanması gerektiği-
Davacı vekili tarafından onama kararının tebliği üzerine karar düzeltme talebinde bulunulmuş ise de, BAM kararlarının temyizi üzerine Yargıtayca verilen kararlar aleyhine karar düzeltme yoluna gidilmesi mümkün olmadığı-
Davalının öldüğü anlaşıldığından, yeni bir geri çevirmeye mahal verilmeksizin, davalının nüfus kaydı celb edilerek, mirasçıları tespit edilip, kararın mirasçılarına tebliğ yapılması gerektiği-
Karar düzeltme yolunun HUMK ile düzenlenen bir kanun yolu olup, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlaması ile yürürlükten kalkmış olduğu- Bölge Adliye Mahkemelerince verilmiş ve Yargıtay tarafından onanmış kararların şekli anlamda kesinleşmiş olduğundan karar düzeltmeye tabi olmadığı-