Somut olayda, duruşmada tanıkların bildirilmesine ilişkin olarak davalı vekiline verilen kesin sürelerin usulüne uygun olup olmadığı-
Somut olayda; mahkemece, her ne kadar bedelin terekeye iadesine şeklinde hüküm kurulmuş ise de, bedelden sorumlu tutulan davalının, hüküm yerinde açıkça gösterilmemesi doğru olmadığı gibi; bedelin, mirasbırakanın mirasçılık belgesine göre, miras payları oranında, mirasçıları adına ya da mirasçılık belgesine atıf yapılmak suretiyle açık bir biçimde hüküm altına alınması gerekirken, mirasbırakanın terekesine iade şeklinde infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulmasının doğru olmadığı- Diğer yandan; birleştirilen davada, davacının davası yönünden, birleştirilen davaların ayrı davalar olma özeliğini korudukları ve davacının dava açtığı tarih itibariyle haklı olması nedeniyle haklılık oranı da gözetilerek asıl ve birleştirilen davalar bakımından ayrı ayrı yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği-
Yargılama sırasında dosyayı nihai olarak sonuçlandırmayan, görev ve yetkiye ilişkin kararların Yargıtay yoluna başvurulmadan kesinleşmiş olması durumunda, dava dosyasının istinaf kanun yolu incelemesine tabi olacağı-
Davalı aleyhine hükmedilen ve uyuşmazlık konusu olan 1.454,97TL fazla çalışma, 519,63TL hafta tatili ve 55,54TL genel tatil ücreti alacaklarının 2.030,14TL olan toplam miktarı, açık biçimde direnme kararının verildiği 24.04.2018 tarihinde geçerli olan 2.590,00TL tutarındaki temyiz edilebilirlik sınırının altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesinin miktar itibariyle mümkün olmadığı-
Süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, "ileri sürülen vakıaların inkârı" niteliğinde olup bu inkarın zamanaşımı def'ini de kapsadığının söylenemeyeceği- Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalının ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin "savunmanının genişletilmesi yasağı" kapsamında kaldığından reddi gerektiği-
Uyuşmazlık konusu olan toplam alacak miktarı olan 866,07TL, açık biçimde kararın verildiği 24.12.2015 tarihinde geçerli 2.080,00TL tutarındaki temyiz edilebilirlik sınırının altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesinin miktar itibariyle mümkün olmadığı-
Kararın tebliğine ilişkin olarak davalı vekili adına çıkartılan tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre "Birlikte sakin aynı adreste çalışmakta olan .. imzasına teslim edildi" açıklamasına yer verilmesine rağmen; vekilin tebligat sırasında adreste bulunmama sebebi tebliğ mazbatasına yazılmadığı- Tebliğ memuru, muhatabın adreste bulunmaması hâlinde, hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazarak tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalatmak suretiyle tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunan kişiye vermesi gerektiği- Bu kişinin beyanını imzadan kaçınması ve tebliğ evrakını kabul etmemesi hâlinde, tebliğ memurunca bu husus tutanağa yazılıp imzalanarak tebligat evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edilmesi ve teslim edilen kişinin adresini içeren ihbarname gösterilen adresin kapısına yapıştırılması gerektiği- Direnme kararının yerinde olup olmadığı ile ilgili bir karar vermek üzere bozma kararını veren Yargıtay 20. HD.'nin kapatılmış olması nedeniyle, dosyanın Yargıtay 8. HD.'ye gönderilmesi gerektiği-
Belirsiz alacak davası şeklinde ileri sürülen alacak isteminde, talep tarihi itibariyle tüketici hakem heyetlerinin zorunlu görev sınırı dâhilinde bir dava değeri gösterilmiş olması halinde, öncelikle tüketici hakem heyetine başvuruda bulunulması gerektiği- "Tüketici hakem heyetleri" ile "tüketici mahkemeleri" arasında görev ilişkisinin varlığından bahsedilemeyeceğinden, davanın görevsizlik nedeniyle değil, tüketici hakem heyetine zorunlu başvurunun sağlanmasına ilişkin "dava şartı yokluğundan reddine" karar verilmesi gerektiği- "HMK. 107 uyarınca açılmış bir davada mahkemenin görevli olup olmadığının dava dilekçesinde gösterilen miktara göre değil, yapılacak tahkikat sonucunda mahkemenin tespit edeceği değere göre belirlemesi gerektiği, bu sebeple doğrudan davanın usul yönünden reddedilmesinin hatalı olduğu, alacak miktarının yapılacak yargılama neticesinde tespit olunan değerin tüketici hakem heyetlerinin görev sınırında olduğunun anlaşılması hâlinde "dava şartı noksanlığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği" şeklîndeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tüketici mahkemelerinde belirsiz alacak davası açarken belirlenen davaya esas tutarın Tüketici Hakem Heyeti parasal sınırının üzerinde olması gerektiği-
Sigortacının rizikoyu taşıma yükümlülüğü, kara ve denizde eşya taşıma işlerine ilişkin sigortalar hariç olmak üzere, primin veya ilk taksitinin ödenmesi ile başlayacak ise de; prim veya ilk taksit için ileri düzenleme tarihli çek veya ileri vadeli bono verilen hâllerde, bu çek veya bonoyu kabul eden ve aynı zamanda bunu tahsil eden sigortacının ilk taksitin nakit olarak ödenmediğinden bahisle sigorta korumasının başlamadığı hususunu ileri sürmesi TMK’nin 2. maddesine aykırı olsa da karar düzeltme sebeplerden hiçbirisine uygun olmadığından bu istemin reddilmesi gerektiği-