Yargıtay bozma ilamı ile; mahkeme kararının, tahliye davasının reddine ilişkin kısmı yönünden sonucu itibariyle doğru olduğuna değinilerek davacı vekilinin temyiz itirazlarının yerinde olmadığı belirtildikten sonra, itirazın kaldırılması talebinin reddine ilişkin kısım yönünden kararın bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyulduğu görülmekle, uyma kararı ile artık mahkeme kararının tahliye talebinin reddi yönünden kesinleşmiş olmasına rağmen, mahkemece bu kez uyulan bozma ilamına aykırı olacak şekilde tahliyeye karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Somut olayda; soybağının reddi istenen çocuğun evlilik birliği içinde doğduğu- Dava dilekçesinde "davadan üç ay önce davalı ...'in çocuğun kendisinden olmadığını beyan ettiği" ifadelerine yer verildiği- Mahkemece dinlenen tanık beyanlarından, tarafların boşanmalarından sonra çocuk henüz 5-6 yaşlarında iken davacıya çocuğun kendisinden olmadığı söylenmiş ise de davacının bu beyana inanmadığı, geçen süre boyunca çocuğa karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği, eldeki davadan önce davacının davalı ...'un kendisinden olmadığı yönündeki şüphesinin giderilmesi açısından DNA testi yapılmadığı ve şüphenin bilimsel doğruluğa varacak şekilde bir adım öteye geçmediği- Yani şüphe olarak varlığını sürdürdüğü- Dolayısıyla soybağının reddi davası yönünden hak düşürücü süreyi düzenleyen 289. maddedeki sürenin başlangıcı mahiyetindeki "öğrenme" olgusunun gerçekleşmediği- Davanın hakdüşürücü süreden reddinin doğru görülmediği- .
Somut olayda, iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından haklı nedenle feshedilip feshedilmediği, alacakların net mi brüt mü olduğunun hükümde belirtilmemesinin infazda tereddüde neden olup olmayacağı-
Eser sözleşmesinden kaynaklı alacak ve tazminat istemine ilişkin davada, kanun koyucunun, yargılamanın herhangi bir aşamasında Yargıtay tarafından bir görüş bildirilmiş olması halinde dosyanın nihai olarak kesinleşmesine kadar HUMK hükümlerinin uygulanmasını amaçladığı- Yargılama sırasında dosyayı nihai olarak sonuçlandırmayan görev ve yetkiye ilişkin kararların Yargıtay yoluna başvurulmadan kesinleşmiş olması durumunda, Yargıtay'ın dosyanın usul ve esasıyla ilgili bir görüş bildirmediği izahtan vareste olup, böyle bir halde Kanun'un geçici 3. maddesinin 2. bendi uygulama yeri bulamayacağı gibi, dava dosyasının, istinaf kanun yolu incelemesine tabii olacağı- İstinaf kanun yolunun, taraflara ikinci bir yargılama hakkı tanımakta olup, bu husus tarafların lehine kabul edilen hukuki bir düzenleme olduğu- Kanunlarda yorum yapılırken lehe olan yorumun yapılması evrensel hukukun gereklerinden olup, bu gerekçeler doğrultusunda bölge adliye mahkemesinin istinaf incelemesi yapılması gereken dosyayı aksi düşünceyle daireye göndermesinde isabet bulunmadığı, kararın kaldırılarak istinaf incelemesi yapılmak üzere dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine iadesine karar vermek gerektiği-
Davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay denetiminden geçerek esastan bozulması halinde, dosyadan (İİK. mad. 281/II gereğince) verilen ihtiyati haczin, davalı tarafından kaldırılması talebinin, mahkemece reddine dair verilen kararların incelenmesinin Yargıtay’ın görevi olduğu, bu dosya ile ilgili Bölge Adliye Mahkemelerince verilen tüm kararların yok hükmünde olduğu- İhtiyati haciz kararı ile amaçlanan davacı alacaklının alacağının zayi olmasını engellemek olduğuna göre, davalının teminat karşılığında ihtiyati haczin kaldırılması talebinin değerlendirilmesi gerektiği-
7251 s. K. ile 6100 s. HMK'da yapılan değişiklikle; yargılamanın yenilenmesine ilişkin kararların istinaf yoluna tabi tutulduğu- Yargılamanın yenilenmesinin, Harçlar Kanunu'nun 10. ve HUMK'nun 449. ile HMK'nun 381/1. maddelerinde açıkça düzenlendiği üzere; bağımsız bir dava niteliğinde ve bu durumda, mahkemece verilen kararın da yeni bir karar olduğu- Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; yargılanmanın yenilenmesi talebi hakkında ilk derece mahkemesince verilen kabul veya ret kararları, istinaf kanun yolunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilmişse, temyiz ve tashihi karar yoluna; sonra verilmişse, istinaf ve temyiz yoluna tabi olacağı-
Mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davanın çekişmesiz yargı işlerinden sayıldığı, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, çekişmesiz yargı işleri için talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu, HMK'nın 11/3. maddesinde ise mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davalarda mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu-
Hükmü temyiz eden davalılar vekili her iki davalı adına tek temyiz dilekçesi vermiş olsa da davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından ayrı ayrı temyiz karar harcı ve başvuru harcı alınması gerektiği-
Bozma kararındaki gerekçede sonuçta yapılması gereken iş olarak gösterilen yönler göz önünde tutulduğunda, yerel mahkemenin bozma sonrası celsedeki ara kararının, bozmaya eylemli uyma niteliğinde bulunduğunun açık olduğu- O halde mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usuli kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinn yerine getirilmesi gerekirken, direnme kararı verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Haksız sağlık karnesi kullanımı nedeniyle, davacının davalı Kuruma borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin davada; davacının 30.09.2008 tarihine kadar olan dönem yönünden Kuruma borcu olduğu belirgin olmakla, 01.10.2008 ve sonrası dönem yönünden davacının Kuruma borcunun bulunmadığının tespiti ile fazlaya ilişkin talebinin reddine dair karar verilmesi gerekirken, infazda tereddüt uyandıracak şekilde maddi hataya dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasının, usul ve Yasaya aykırı olduğu-