Davanın ilk olarak her bir davalı bakımından 10.000,00 TL dava değeri gösterilerek kısmi dava olarak 06.01.2016 tarihinde açıldığı, davacı, davasını belirsiz alacak davası olarak nitelese de davalı tarafın harcın tamamlanması isteği üzerine İlk Derece Mahkemesince 12.07.2016 tarihli ön inceleme duruşmasının 1 no.lu ara kararı ile davanın kısmi dava olarak görülmesine usulen engel olmadığına karar verildiği, davacı tarafça bu ara karara itiraz edilmediği, somut olayda belirsiz alacak davası koşulları olmadığından eldeki davanın kısmi dava olduğunun kabulü gerekeceği- Limited şirket hisse devir sözleşmelerinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6762 sayılı Kanun) 520 nci maddesine göre payın devri veya devir vaadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi hüküm ifade etmeyeceği, bu sebeple hisse devrinden kaynaklanan alacağın muaccel olacağı tarih geçerli olarak hisse devrinin yapıldığı tarih olacağı, hisse devir bedeli alacağına ilişkin davanın ise 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 126 ncı maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca (6100 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca 5 yıllık zamanaşımına tabii olacağı- Davalının inançlı işlem gereği payları temlik aldığına ilişkin yazılı belge sunulmadığı, davalı ..... yönünden kısmi davanın açıldığı tarih itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan davanın ıslah edilen kısım da dahil olmak üzere davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde isabetsizlik olmadığı- Davalı ........... yönünden, zamanaşımının işlemeye başladığı tarih davalı ................'ya yapılmış geçerli bir devir sözleşmesinin yapıldığı ve alacağın muaccel olduğu 02.02.2011 tarihi olduğu kısmi davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı, ancak davacı, maktu harç ile 27.08.2017 tarihinde davasını ıslah ettiği, kısmi dava açılması, alacağın kalan kısmı için zamanaşımının işlemesini engellemediği, ............ bakımından ıslah tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı dolduğundan ıslah edilen kısma ilişkin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesinde isabetsizlik olmadığı, anlaşma belgelerinde davalı .................'nın devir alacağı şirket hisselerine karşılık bir ilave bedel ödeyeceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, şirket hisse bedeline ilişkin ayrıca bir bedel ödeneceği her iki protokolde yazılı olmadığı, şirket hisse değerinin daha fazla olduğundan hareketle nominal değer ile şirket hisselerinin değeri arasındaki farkın ödeneceği sonucuna varılması doğru görülmediği, tarafların hissenin değerini anlaşma metnine yazdıkları ancak şirket hisse devrinden sonra davalı .............'in hiç bir alacağının kalmayacağı da yazılı olduğuna göre şirket hissesinin devrinden sonra davalı ...................'nın alacak hakkı kalmadığı sonrasında noterde yapılan hisse devri sözleşmesiyle davacı %50 hissesini devrettiği ve bedelini aldığını da ikrar ettiği, şirket hisse devri ödeneceğine ilişkin aksine bir delil olmadığı halde davalı ............ yönünden kısmi davanın ispatlanamadığından reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Dava dilekçesinde, davanın belirsiz alacak davası olduğuna dair bir beyan bulunmadığı, bulunsa dahi alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olduğundan belirsiz alacak davası açılamayacağı, ancak belli bir miktar gösterilerek talepte bulunulduğundan davalının (karşı davacının) davasının kısmi dava niteliğinde olduğunun kabulünün gerekeceği, ayrıca ıslahla arttırılan miktar bakımından alacağın zamanaşımına uğradığı ve feshedilen sözleşmeye dayalı gecikme cezası istenemeyeceği-
Davacı tarafından, vekalet ücreti alacağına ilişkin olarak açılan kısmi dava ile eldeki davaya konu alacağın aynı hukukî ilişkiden doğmuş olduğu, kalan kısım için iş bu ek davanın açılmasının hukuken mümkün olduğu; kısmi davada Mahkemece, taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne dair verilen kararın, temyiz incelemesi sonucu onanarak kesinleşmesiyle birlikte davacının azlinin haksız olduğunun da kesinleşmiş olmasına ve eldeki ek davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşıldığından kararın onanması gerektiği-
Daha önce görülüp kesinleşen Tüketici Mahkemesinin dosyasında dava konusu avukatlık ücret sözleşmesinin davalının iradesi ile imzalandığına ilişkin kabule dair istinaf başvurusunun bölge adliye mahkemesi kararı ile esastan reddedildiği ve taraflarca temyiz edilmeden bu hususun kesinleştiği- Davacı tarafından vekaleten takip edilen boşanma davasının para ile ölçülemeyen bir dava olup maktu vekalet ücretine tabi olması, boşanma ile birlikte talep edilen maddi, manevi tazminat ve nafaka istemlerinin boşanma talebine bağlı fer'i nitelikteki talepler olup harca tabi olmaması nedeniyle vekalet ücreti yönünden de dikkate alınamayacaği- TMK m. 225 uyarınca, mal rejiminin, eşlerden birinin ölümüyle, başka bir mal rejiminin kabulüyle, mahkemece boşanmaya, evliliğin iptaline veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesiyle sona ermesi, mal rejiminin tasfiyesi ile alacak hakkında bir karar verilmesi için eşler arasındaki mal rejiminin sona ermesinin gerektiği- Mal rejiminin sona ermesinin, mal rejiminin tasfiyesiyle katkı payı, değer artış payı ve artık değere katılma alacağı davalarının görülebilirlik ön koşulu olduğu- Mal rejimini sona erdiren boşanma davasının derdest olduğunun anlaşılması durumunda usul ekonomisi gereğince bekletici mesele yapılması, tasfiye davasında, mal rejiminin sona ermemiş ve sona erdirecek davanın da henüz açılmamış olduğunun anlaşılması durumunda ise davanın görülebilirlik ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- Davacı tarafından yürütülen mal rejiminin tasfiyesi davasının henüz boşanma davası sonuçlanmadan açıldığından, boşanma davası sonucuna bağlı mal rejiminin tasfiyesine yönelik yapılan vekalet ücreti alacağına dair sözleşme maddesinin geçersiz olduğu ve davacının ön koşulun oluşmadığı mal rejiminin tasfiyesi davası için davalıdan ancak maktu vekalet ücreti talep edebileceği, anlaşma protokolü ile davalıya kalan malların değeri üzerinden sözleşmede belirlenen nispi oran üzerinden vekalet ücreti hesabı yapılamayacağı- Dava türünün tam ıslah yolu ile kısmi davadan belirsiz alacak davasına dönüştürülemeyeceği-
Kısmi davada, dava tarihinde; ancak dava konusu yapılan miktar bakımından zamanaşımı kesileceğinden zamanaşımı sürelerinin hesabında dava ve ıslah tarihlerinin dikkate alınması gerekeceği-
Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği-Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça belirtmek sureti ile belirsiz alacak davası açmış, bilirkişi raporuyla maddi tazminat miktarının belirlenmesi üzerine dava ile talep ettiği tazminat miktarını arttırmış olduğundan davacının belirsiz alacak davası açtığının kabulü gerektiği- "Dava konusu olayda değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, maddi tazminatın, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği, zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihinde kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edeceği" şeklindeki Özel Daire Bozma kararının hatalı olduğu-
Acentelik sözleşmesinden kaynaklanan komisyon alacağı ile sözleşmeye aykırılık sebebiyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkin olarak açılan kısmi davada, ıslahla arttırılan miktar yönünden zaman aşımı def'inin değerlendirilmesi gerektiği, davanın belirsiz alacak davası olduğu gerekçesi ile zaman aşımı def'inin reddinin yerinde görülmediği- Belirsiz alacak davasının, niteliği gereği istisnai bir dava türü olduğu ve davacının bunu açıkça dilekçesinde belirtmesi gerektiği- Davacı vekilinin, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 190.000,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep ettiği ancak talebinin ne kadarlık kısmının komisyon alacağı, ne kadarlık kısmının cezai şart alacağı olduğunu da açıklamadığından mahkemece davacı tarafa bu husus açıklatılmadan karar verilmesinin doğru görülmediği- Mahkemece cezai şarta ilişkin talebin atiye terk edildiği belirtilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiş ise de; usul hukukumuzda atiye terk müessesesi bulunmadığı-
Islah suretiyle kısmi davanın belirsiz alacak davasına dönüşmeyeceği- Dava açılmakla, belirsiz alacak davasında alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresi kesilmekte iken, kısmi davada talep edilmeyen kısım için zamanaşımı süresi işlemeye devam edeceği- Belirsiz alacak davasında davalı tarafça dava açıldıktan sonra ileri sürülen zamanaşımı def'i sadece ilk talebi değil bedel artırım talebini de kapsayacağı ve süresinde zamanaşımı def'inde bulunmaması halinde arttırılan bedel için sonradan zamanaşımı def'inde bulunulamayacağı-
Belirsiz alacak davası olarak açılan davada, alacağın davacı bakımından belirlenebilir nitelikte olduğunun anlaşılması durumunda, davalının eylemleri sebebiyle bir zarara uğradığını iddia eden davacının alacağına kavuşmak için dava açmaktan başka bir yola müracaat etmesi mümkün olmadığından, davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı bulunduğu- Davanın türünün başlangıçta var olan hukuki yararı ortadan kaldırmayacağı- Davacının davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirdiği ancak belirsiz alacak davası koşullarının bulunmadığı ihtimalde kısmi dava koşulları bulunuyorsa, mahkemenin açılmış olan davayı doğrudan bir ara kararıyla kısmi dava olarak görüp karara bağlaması gerektiği-
İcra kefaletinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin davada, icra kefaletinde davacının beyanı olarak aynen "Ben borcun tamamına kefil oluyorum, borcu ben taksitler halinde ödeyeceğim. Borcun tamamı 20.170,00 YTL'dir. Borcumu aşağıda belirttiğim tarihlerde belirtilen miktarlarda taksitler halinde ödeyeceğim." denilmiş olup davacının beyanından da anlaşılacağı üzere davacı kefil olunan tarihte icra dosya borcunun tamamı olan 20.170,00 TL'ye kefil olmuş ve kefil olduğu miktarı taksitler halinde ödeyeceğini taahhüt etmiş olduğu- Dosyada bulunan bilirkişi raporu incelendiğinde davacının taksitleri taahhüt ettiği tarihte ödemediği görüldüğü- İcra kefaletinin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 484 üncü maddesine göre kefilin kefalet miktarı ve kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olacağı ve bu durumda mahkemece kefilin kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olduğu kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-
