Davacı tarafından, vekalet ücreti alacağına ilişkin olarak açılan kısmi dava ile eldeki davaya konu alacağın aynı hukukî ilişkiden doğmuş olduğu, kalan kısım için iş bu ek davanın açılmasının hukuken mümkün olduğu; kısmi davada Mahkemece, taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne dair verilen kararın, temyiz incelemesi sonucu onanarak kesinleşmesiyle birlikte davacının azlinin haksız olduğunun da kesinleşmiş olmasına ve eldeki ek davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı anlaşıldığından kararın onanması gerektiği-
Kısmi davada, dava tarihinde; ancak dava konusu yapılan miktar bakımından zamanaşımı kesileceğinden zamanaşımı sürelerinin hesabında dava ve ıslah tarihlerinin dikkate alınması gerekeceği-
Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği-Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça belirtmek sureti ile belirsiz alacak davası açmış, bilirkişi raporuyla maddi tazminat miktarının belirlenmesi üzerine dava ile talep ettiği tazminat miktarını arttırmış olduğundan davacının belirsiz alacak davası açtığının kabulü gerektiği- "Dava konusu olayda değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, maddi tazminatın, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin talep hakları saklı tutularak kısmi dava olarak talep edildiği, zamanaşımı süresi dava dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat yönünden dava tarihinde kesilerek, bakiye alacak miktarı yönünden işlemeye devam edeceği" şeklindeki Özel Daire Bozma kararının hatalı olduğu-
Acentelik sözleşmesinden kaynaklanan komisyon alacağı ile sözleşmeye aykırılık sebebiyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkin olarak açılan kısmi davada, ıslahla arttırılan miktar yönünden zaman aşımı def'inin değerlendirilmesi gerektiği, davanın belirsiz alacak davası olduğu gerekçesi ile zaman aşımı def'inin reddinin yerinde görülmediği- Belirsiz alacak davasının, niteliği gereği istisnai bir dava türü olduğu ve davacının bunu açıkça dilekçesinde belirtmesi gerektiği- Davacı vekilinin, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 190.000,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep ettiği ancak talebinin ne kadarlık kısmının komisyon alacağı, ne kadarlık kısmının cezai şart alacağı olduğunu da açıklamadığından mahkemece davacı tarafa bu husus açıklatılmadan karar verilmesinin doğru görülmediği- Mahkemece cezai şarta ilişkin talebin atiye terk edildiği belirtilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiş ise de; usul hukukumuzda atiye terk müessesesi bulunmadığı-
Islah suretiyle kısmi davanın belirsiz alacak davasına dönüşmeyeceği- Dava açılmakla, belirsiz alacak davasında alacağın tamamına ilişkin zamanaşımı süresi kesilmekte iken, kısmi davada talep edilmeyen kısım için zamanaşımı süresi işlemeye devam edeceği- Belirsiz alacak davasında davalı tarafça dava açıldıktan sonra ileri sürülen zamanaşımı def'i sadece ilk talebi değil bedel artırım talebini de kapsayacağı ve süresinde zamanaşımı def'inde bulunmaması halinde arttırılan bedel için sonradan zamanaşımı def'inde bulunulamayacağı-
Belirsiz alacak davası olarak açılan davada, alacağın davacı bakımından belirlenebilir nitelikte olduğunun anlaşılması durumunda, davalının eylemleri sebebiyle bir zarara uğradığını iddia eden davacının alacağına kavuşmak için dava açmaktan başka bir yola müracaat etmesi mümkün olmadığından, davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı bulunduğu- Davanın türünün başlangıçta var olan hukuki yararı ortadan kaldırmayacağı- Davacının davasını belirsiz alacak davası olarak nitelendirdiği ancak belirsiz alacak davası koşullarının bulunmadığı ihtimalde kısmi dava koşulları bulunuyorsa, mahkemenin açılmış olan davayı doğrudan bir ara kararıyla kısmi dava olarak görüp karara bağlaması gerektiği-
İcra kefaletinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin davada, icra kefaletinde davacının beyanı olarak aynen "Ben borcun tamamına kefil oluyorum, borcu ben taksitler halinde ödeyeceğim. Borcun tamamı 20.170,00 YTL'dir. Borcumu aşağıda belirttiğim tarihlerde belirtilen miktarlarda taksitler halinde ödeyeceğim." denilmiş olup davacının beyanından da anlaşılacağı üzere davacı kefil olunan tarihte icra dosya borcunun tamamı olan 20.170,00 TL'ye kefil olmuş ve kefil olduğu miktarı taksitler halinde ödeyeceğini taahhüt etmiş olduğu- Dosyada bulunan bilirkişi raporu incelendiğinde davacının taksitleri taahhüt ettiği tarihte ödemediği görüldüğü- İcra kefaletinin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 484 üncü maddesine göre kefilin kefalet miktarı ve kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olacağı ve bu durumda mahkemece kefilin kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olduğu kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-
Kısmi davada cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmese bile ıslaha karşı zamanaşımı defi ileri sürülebildiği-
Trafik kazasının 17.01.2005 tarihinde gerçekleştiği, davanın ise 20.08.2020 tarihinde açıldığı somut uyuşmazlıkta, davacının yaralanması nedeniyle somut olayda eyleme uyan taksirle yaralama suçunun ceza davası zamanaşımı süresi kaza tarihinde yürürlükte bulunan 765 s. TCK m. 102/4 uyarınca 5 yıl olduğundan açılan davanın 5 yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, mahkemece de dava tarihi itibariyle ceza zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde gelişen durum bulunduğundan zamanaşımı süresinin dolmadığını iddia etmekte ise de davanın 2918 sayılı Kanun'un 109/1. maddesinde düzenlenen, her halde, kaza gününden başlayan 10 yıllık tavan zamanaşımı geçtikten sonra açıldığından artık gelişen durum bulunup bulunmamasının zamanaşımının belirlenmesinde bir önem taşımadığı- "İddianın ileri sürülüp biçimi açısından somut olay değerlendirildiğinde davacı vekilinin dava dilekçesinde davalı sürücünün davacı yayaya çarpması sonucu davacının yaralanması nedeniyle 35.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ettiği, dava dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmadığı gibi belirsiz alacak davası olarak açıldığının da açıkça belirtilmemiş olduğu ve bu haliyle eldeki dava, kısmi dava niteliği taşıdığından, dosya içeriğine göre reddedilen ve temyize konu edilen toplam miktar 55.000,00 TL olup Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibari ile HMK'nın 362 nci maddesi uyarınca kesinlik sınırı olarak belirlenen 107.090,00 TL'nin altında kaldığı" şeklindeki karşı oyun kabul görmediği-
Henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar görenin süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlanamayacağı- Davacı ile davalı doktor arasında görülen hatalı tedavi sonucu uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davada 5 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı- Islah dilekçesi ile hükmedilecek tazminata dava tarihinden itibaren faiz hükmedilmesi talep edildiğinde, talep aşılarak olay tarihinden itibaren faize hükmedilemeyeceği- Hastane yönünden alacağının avans faizi ile tahsiline karar verilmesi gerektiği- "Somut olayda zamanaşımı başlangıç tarihi en geç kısmi davanın açıldığı tarih olduğundan, ıslah dilekçesiyle talep edilen maddi tazminat yönünden 5 yıllık zamanaşımının dolduğu ve vekalet sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkta yasal faiz uygulanması gerektiği, ancak bu husus bozmaya uyulmakla usulü kazanılmış hak oluşturduğundan bozma sebebi yapılamadığı" şeklindeki görüşün ise kabul edilmediği-