Kadastro mahkemesinin nizalı parselin kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bölümleri yönünden Yargıtay bozma kararı bulunduğu görülmekle, eldeki tapu iptali ve terkin davasını etkileyecek olan bu davanın sonucunun beklenmesi gerekeceği-
Fiili hâkimiyetin geçici nitelikli sebeplerle kullanılmamasının veya kullanma olanağının ortadan kalkmasının zilyetliği sona erdirmeyeceği, buna göre, uyuşmazlık konusu taşınmazın 13 yıl süre ile kullanılmamasının, taşınmazı bilerek ve isteyerek (terk kastı ile) terk ettikleri anlamına gelmeyeceği, kaldı ki, 13 yıllık süre de iradi terk için oldukça kısa bir süre olup, buna dayanılarak davanın reddinin yerinde görülmediği-
Davacı tarafından dava konusu taşınmazın bir kısmının tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili talep edildiği halde mahkemece, davacı vekilinin kısmen iptal ve tescil talep ettiği yer açıklattırılıp, kroki üzerinde gösterilmeden taşınmazın tamamının tapusunun iptaline karar verilmiştir. Taleple bağlılık ilkesi aşılarak istekten fazlasına hükmedilmesi HMK. 26. maddesine aykırı düşer. Hâkim iddia ve savunmayla bağlı olup, ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremez. İddia ve savunma çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle hüküm kurulmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Dava konusu parselin kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliği ile senetsizden davalı adına tespiti yapılmışsa da, bilimsel içerikli uzman bilirkişi raporları esas alınarak bu tür yerlerin TMK. nun 715, 999 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/C maddesi uyarınca, nitelik itibarı ile özel mülkiyete konu edilemeyeceği gözetilerek davanın reddi yerine takdiri delil niteliğinde olan mahalli bilirkişi ve tanıkların beyanlarına üstünlük tanınarak kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Dava konusu parselin kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliği ile senetsizden davalı adına tespiti yapılmışsa da, bilimsel içerikli uzman bilirkişi raporları esas alınarak bu tür yerlerin TMK.’ nun 715, 999 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/C maddesi uyarınca, nitelik itibarı ile özel mülkiyete konu edilemeyeceği gözetilerek davanın reddi yerine takdiri delil niteliğinde olan mahalli bilirkişi ve tanıkların beyanlarına üstünlük tanınarak kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Çünkü davacı Hazine, belirtilen Kanun maddeleri uyarınca iptal ve terkin isteğinde bulunmamış, özel mülkiyete konu olacak biçimde iptal ve adına tescil isteğinde bulunmuştur. HMK.’nun 26 maddesi gereğince hâkim istekle bağlı olup, ondan fazlasına ve başka bir şeye karar veremez. Bu ilkeyi gözardı eden mahkeme hükmünün, hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Tapu iptal ve tescil isteği-
Mahkemece, tapu kaydı iptal edilmeden davacı adına tesciline karar verildiği, tapu kaydı iptal edilmeden tescile karar verilmesinin çifte tapuya yol açacağı, mevcut tapu kaydı iptal edilmeden, aynı taşınmazın ikinci defa tapuya tesciline karar verilmesinin Kanun’a aykırı olduğu-
Mahkemece mahallinde yeniden keşif yapılarak dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca öncelikle idare tarafından belirlenen 1975 tarihli kıyı kenar çizgisine ilişkin krokinin, uzman bilirkişisi kurulu aracılığıyla yapılacak keşifte uygulanmasının, kıyı kenar çizgisinin adli yargıca belirlenmesi mümkün bulunduğundan, gerek görüldüğü takdirde kıyı kenar çizgisinin bizzat mahkemece belirlenmesinin düşünülmesinin, 3621 sayılı Yasa’nın 9. maddesine göre oluşturulacak bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinin, bilirkişi heyetinden idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi ile 25.01.2008 tarihli keşif sonucu belirlenen kıyı kenar çizgisi arasındaki çelişkiyi giderecek ayrıntılı denetime açık rapor temin edilerek sonucuna göre karar verilmesinin gerekeceği-