Aktif dere yatakları ile derenin etki alanında kalan yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerler olduğu, ancak, aktif dere yatağında ve etki alanında kalmayan ve dolgu yapılmayan bir yerin koşulları mevcut olduğu takdirde, özel mülkiyete konu olmasının olanaklı olduğu-Uzman jeolog bilirkişi dinlenilmek suretiyle dava konusu taşınmazın belirtilen bölümünün aktif dere yatağı veya derenin etkisi altında bulunup bulunmadığının, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup olmadığının açıklığa kavuşturularak, Yargıtay denetimine açık bilimsel içerikli rapor alınıp, ondan sonra karar verilmesi gerekeceği-
TMK.nun 713/2. maddesi bakımından kazanma süresi ve koşullarının gerçekleşmesi durumunda mülkiyetin kazanılabileceği- Kayıt maliki mirasçı bırakmış ise, Hazine'nin bu tür davalarda yer alma olanağının bulunmayacağı-
Taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı, bu yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu hukuki sebebine dayalı olarak açılan tapu iptali ve terkin isteğine ilişkin davada, çekişme konusu taşınmaza kadastro tespiti esnasında uygulanan tapu kaydının hazinenin de taraf olduğu mahkemenin tescil ilamı ile oluştuğu anlaşılmasına karşın mevcut tescil krokisinin ve buna bağlı olarak kesinleşen hükmün eldeki davaya kesin hüküm oluşturabileceği ve Hazineyi bağlayacağı-
Anayasa Mahkemesi kararı gereğince 3621 s. Kıyı Kanunu'na göre kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığından tapu kaydının iptali davasının, zamanaşımı nedeniyle reddedilemeyeceği, mahkemece dava konusu taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi gerektiği- Kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı (6099 s. K. mad. 16, 3402 s. K. mad. 36; 36/A)-
Çeşme ve çevresinde bulunan boşluk alanların çeşme ile bir bütünlük olarak değerlendirilerek kanunda belirtilen tüzel kişiler adına tespit ve tescil edilebileceğinden belediye adına da bu tür yerlerin tespit ve tescil edilmesinin mümkün olduğu, sadece parseller içinde bulunan çeşmenin kapsadığı alan bırakılmak suretiyle, çevresindeki boşluk niteliğindeki alanların özel mülkiyete konu olacak biçimde hazine adına iptal ve tesciline karar verilmesinin çeşmenin niteliğinin kaybolmasına ve hizmetin engellenmesine yol açacağı- Belediye Başkanının Belediye meclisinin verdiği herhangi bir yetki olmadan, Belediye adına davayı kabul etme yetkisinin bulunmadığı-
Anayasa Mahkemesi kararı gereğince 3621 s. Kıyı Kanunu'na göre kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığından tapu kaydının iptali davasının, zamanaşımı nedeniyle reddedilemeyeceği, mahkemece mahallinde keşif yapılarak dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca öncelikle idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisine ilişkin kroki uzman bilirkişisi kurulu aracılığıyla yapılacak keşifte uygulanmalı, gerek görüldüğü takdirde kıyı kenar çizgisinin bizzat mahkemece belirlenmesinin düşünülmesi gerektiği-
Dere yataklarının devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, aktif dere yatakları ile etki alanında kalan yerlerin zilyetlikle kazanılması mümkün olmadığı, ancak, aktif dere yatağında ve dere etki alanında bulunmayan bir yer koşulları mevcut olduğu taktirde niteliğine göre zilyetlikle ve imar-ihya yoluyla kazanılabileceği, davaya konu taşınmaz niteliği itibariyle kazanmayı sağlayan zilyetlik ve imar-ihya sebebiyle kazanılması mümkün olmayan yerlerden olduğundan mahkemece 3402 s. Kadastro K.'nun 18. maddesi gereğince Hazine yararına kazanım koşulları oluşmadığından ve niteliği gereği tescile tabi tutulmayan yerlerden olduklarından davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Dava konusu muhdesatların üzerinde bulunduğu parsellerin evveliyatlarının mera olduğu, Belediye tarafından meralık nitelikleri değiştirilerek mesire alanı vasfı ile tapuya Belediye adına tescilleri sağlanmış ise de bu tescillerin yolsuz olup, taşınmazların meralık niteliklerinin değiştiğinin kabul edilemeyeceği, öncesi mera vasfında iken inşa edildikleri anlaşılan muhdesatlar bakımından Belediyenin herhangi bir hukuki yararı bulunmadığı, yolsuz tescille mera vasfının mesire alanı olarak değiştirilmiş olmasının Belediyeye bir hak bahşetmeyeceği, meralar üzerinde meydana getirilen muhtesatlara da hukuken değer verilemeyeceği, Mera Kanunu ile meraların işgalinin suç sayıldığı gözetildiğinde meralar üzerindeki muhdesatlara yasallık sağlayacak şekilde tespit ve bu tespite dayalı alacak kararının verilemeyeceği-