Dere yatağının insan eliyle dolgu malzemesi kullanılmak suretiyle kullanılabilir hale getirilmesi imar-ihya sayılamayacağından böyle bir yerin zilyetlikle kazanılmasının da mümkün olmadığı, bu tür yerlerin TMK 715 ve 3402 s. Kadastro Kanunu’nun 16/C maddeleri kapsamında kalan Devlet’in hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup, özel mülkiyete konu olmayan ve TMK. 999 uyarınca tapuya kayıt ve tescili mümkün bulunmayan yerlerden olduğunun kabulünün gerekeceği-
İptalin, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık halinin, devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği-
Taşınmazda tapulamadan sonra sürdürülen zilyetliğin mülkiyet hakkının kazanılması yönünde değer ifade etmeyeceği de gözetilerek; çapta yazılı olan çekişmeli taşınmazın miktarı ile kayıttaki Hazine’ye aidiyeti belirlenen miktar oranlanmak suretiyle belirlenecek payın davacı Hazine adına tesciline karar verilmesinin gerekeceği-
Davalı Hazine vekilinin davanın başlangıcından itibaren dava konusu yerin yayla olduğunu savunmuş, taşınmazın bulunduğu mevkii de kadastro tutanağında Zorkun mevkii olarak gösterildiği, davacının dayandığı 1942 tarih 104 ve 119 sıra nolu vergi kayıtlarında Zorkun Yaylası yazılı bulunduğu gibi, davacının yine dayandığı harici satış senetlerinde de Zorkun Yaylası ibaresinin yazılı bulunduğunun belirlendiği, saptanan bu durum karşısında TMK. nun 715, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B ve 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 1, 2, 3, 4, 5 ve devamı maddeleri gereğince dava konusu yerin yayla olup olmadığının yöntemine uygun bir biçimde araştırılıp belirlenmesinin zorunlu olduğu, yayla olarak nitelendirilen yerler içerisinde geçici nitelikte barınakların yapılması mümkün olup, daimi nitelikte oturmak amacıyla (özel kanunlardaki hükümler ayrıktır) bina inşa etmenin mümkün olmadığının taşınmazın niteliği ve Mera Kanunu gereği olduğu-
Tapu iptal ve Hazine adına tescil isteği-
Mahkemece, 5841 s. Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm, verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse de, 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesince bir hükmün iptalinin, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceğinden, dava halen derdest olduğuna göre iptal hükmü uyarınca davanın değerlendirilmesi için hükmün bozulması gerekeceği-
5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde karara bağlanan davada hak düşürücü süreden reddedilmişse de, anılan yasa Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğundan ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceğinden, hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğunun kabul edilemeyeceği-  İşin esası hakkında 28/11/1997 değerlendirme yapılarak e yargılama masrafları yönünden de 6099 Sayılı Yasa hükümleri gözetilmek suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği-
Dava konusu 120 ada 214 numaralı parselin 387,16 m2 yüzölçümünde olduğu, paftasından anlaşılacağı üzere bu parselin kuzeyinde yol bulunduğu, yoldan sonra da köy içi mevkinde bulunan şahıslara ait taşınmazların bulunduğu, çevrede eylemli meranın da bulunmadığı, daha önce kadastro komisyonuna yapılan itirazla da 214 numaralı parselin çevresindeki taşınmazların mera niteliğinde olmadığının belirlendiği, bu belirlemelere göre, dava konusu taşınmazın mera niteliğinde olmadığı 120 ada 175 numaralı parselle birlikte miras ve intikal suretiyle önceki maliklerle birlikte davacının zilyetlik ve tasarrufunda bulunduğunun anlaşıldığı-
Her iki keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların da imarın 2234 ada 3 ve 2235 ada 1 sayılı parselleri arasında arkın bulunduğunu doğruladığı ve aynı zamanda çeltik fabrikasına giden araçların yolu olarak kullanıldığını bildirdikleri, böylece tescili istenen taşınmazın aktif yol ve ark olarak zeminde mevcut olduğu her ikisinin de kadimden beri ark ve yol olarak kullanıldığının dosya kapsamında sabit görüldüğü, kadim nitelikte bulunan su arkı ve araç yolunun TMK.nun 715 maddesi ve 3402 sayılı Kanunun 16/C maddesi gereğince Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden sayıldıkları, bu tür yerlerin TMK.nun 999. maddesi gereğince özel mülkiyete konu olacak şekilde tapuya tescilinin mümkün olmadığı-
Esasen dava konusu yerin hali arazi niteliğiyle Hazine adına tespit edilmiş bulunması, Hazine’nin savunmasındaki taşlık ve kayalık niteliğinde bulunduğu yönündeki belirlemesi, uzman bilirkişilerin raporundaki bilgiler ve dosya kapsamındaki diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde dava konusu yerin imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesinde imar ve ihya için aranan tüm olumlu ve olumsuz koşulların mahkemece belirlenip saptanması ve olguların davacı yararına gerçekleştiğinin belirlenmesi halinde imar ve ihyaya muhtaç bir yerin kazanmayı sağlayan zilyetlikle edinilmesinin mümkün olacağı-