Her iki şirketin aynı iş yerini kullanmalarına, ortaklık ilişkisi içerisinde olmalarına, ortağının, satıcı şirketin eski ortağı bulunduğu, ayrıca davalı birinci kişi ile davalı ikinci kişi arasında yapılan taşınmaz satışına ilişkin işlemde davalı birinci kişinin vekili olarak yer alan kişi ile davalı ikinci kişinin bir dönem aynı iş yerinde birlikte çalıştıkları, arkadaşlık ilişkileri olmasına, satışta davalı ikinci kişi vekaleten hareket eden kişinin de davalı borçlu şirketin temsilcisinin eşinin kardeşi ve aynı zamanda borçlu şirketin eski ortağı olmasına ve davalı ikinci kişinin ortağı ve yöneticisi olduğu şirketin de inşaat alanında faaliyet göstermesine göre "davanın kabulüne" ilişkin kararda bir isabetsizlik bulunmadığı-
Davacının alacağın dayanağı olan çeklerin, dava konusu tasarruf tarihinden önceki ticari bir ilişkiye dayalı olduğunun ispat edilememiş olmasına göre, mahkemece "davanın reddine" dair verilmiş olan kararda bir isabetsizlik bulunmadığı-
4. HD. 24.04.2023 T. E: 2021/20484, K: 5488
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 6183 sayılı Yasa'ya dayalı olarak açılan muvazaalı sözleşmeler nedeni ile alacak istemine ilişkindir...
Davalı kooperatifin kesinleşmiş borcunu ödemeden ortaklarına devir yapmasının iyiniyetli bir davranış olarak kabul edilemeyeceği, davalı kooperatif ortaklarının borcun varlığını bilmesi gereken kişiler olması gözetildiğinde "davanın kabulü"nün dosya kapsamına uygun olduğu-
Dava konusu ruhsatın Sağlık Bakanlığı tarafından kadroları da kapsayacak şekilde iptal edilmiş olmasına, ruhsatsız söz konusu kadroların da kullanılamayacağının belirtilmiş olmasına, dava açılışında davalıların haksız olduğunun anlaşılmasına, vekalet ücreti ve yargılama masraflarından davalıların sorumlu tutulmasında isabetsizlik bulunmadığı-
Bölge adliye mahkemesinin Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesi'nin bozması öncesinde vermiş olduğu kararı ile ilk derece mahkemesinin hükmü kaldırılmış olduğundan bozma ilamı sonrası bölge adliye mahkemesince 6100 sayılı HMK' nın 356, 359, 360 ve 373. maddeleri de gözetilmek suretiyle esas hakkında yeniden hüküm kurularak bir karar verilmesi gerekirken, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353/1-b,1 madde alt bendi ve 356. maddenin değişiklikle eklenen 2. fıkrası uyarınca karar verilmesinin doğru olmadığı, aynı zamanda kamu düzenine de aykırı olan bu durumun kararın bozulmasını gerektirmiş olduğu-
Davacı vekilinin dava dilekçesindeki açıklamalardan, davanın İİK'nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkin olduğu açık olduğu halde davanın TBK'nın 19. maddesine göre açılan muvazaalı işlemin iptali isteği olarak nitelendirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu- Davacı borçlunun kendisi hakkında başlattığı icra takibini sonuçsuz bırakmak için üçüncü kişiyle anlaşarak kendisi hakkında muvazaalı bir icra takibi başlattığı" ileri sürmüş olup bu davalı üçüncü kişinin takibi, davacının alacağının doğduğu tarihten sonra başlatıldığı, borçlunun ödeme emrini bizzat tebliğ aldıktan sonra icra müdürlüğüne dilekçe vererek, takibin kesinleşmesine muvafakat ettiği ve adına kayıtlı taşınmazlar üzerine haciz konulabileceğini belirttiği anlaşıldığından, davacının İİK 277 vd. maddelerine dayalı olarak tasarrufun iptali davası açabileceği- Davalı üçüncü kişinin davacı alacaklının alacağından haberdar olduğu, davalı üçüncü kişinin borçluya (700.000,00 TL verebilecek) ekonomik gücü olmadığı, borçlu ile arkadaş oldukları, davalı borçlunun tefecilere bulaşınca senet vererek alacaklı gösterdiği üçüncü kişinin mal varlığına konulacak haczi engellemeye çalıştığını" belirtmesi, karşısında davacının davalılar arasındaki takibin muvazaalı olduğu yönündeki iddiasını ispatladığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
"Borç para vermesi üzerine adına senet düzenlendiğini" ileri süren davacı-alacaklı ile davalı-borçlu arasında bu senedin düzenlenmesi haricinde borcunun doğduğuna ilişkin usulüne uygun olarak bir delil gösterilmediği- 120.000,00 TL'nin elden teslim edilmiş olmasının ve davacının alacağının tahsili amacı ile 2 yıl beklemesinin hayatın olağan akışına olmaması karşısında, davacının, 'alacağının gerçek bir alacak olduğunu' usulünce kanıtlayamamış olduğu ve bu durumda mahkemece davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği- "Davalı-borçlunun nam-ı müstear şekilde dava konusu taşınmazı davalı imam nikahlı eşine tescil ettirdiği" iddia edilmişse de, bu taşınmazın davalıların miras bırakanı tarafından satın alındığının resmi senetten anlaşıldığı, davalı tarafından dava dışı eşine yönelik olarak açılan boşanma dava dosyası incelendiğinde, taşınmazın satın alınma tarihine göre, davalının namı müstear olarak davacı alacaklıdan mal kaçırma kastı ile taşınmazı adına yapmış olmasının mümkün olmadığı-
Uyuşmazlık, 667 sayılı KHK ile kapatılan Bingöl U. Eğitimciler Derneği adına kayıtlı dava konusu taşınmazın 08.01.2015 tarihinde davalıya muvazaalı olarak satılması nedeniyle taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tescili istemine ilişkindir...