Uyuşmazlık, 6183 sayılı Yasa'nın 24 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir...
İpotekli taşınmazın paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibi sonucunda ihale bedelinden dahili davalıya herhangi bir bedelin kalmadığı anlaşıldığından, bölge adliye mahkemesince dahili davalı yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi ve davacının davayı açmakta haklı olduğu dikkate alınarak, taşınmazın devri işleminde tarafların yerleşim yeri adreslerine göre komşu olmaları, devir işleminin davalıya yapılan dava dilekçesi tebliğinden kısa bir süre sonra yapılmış olması, taşınmazın ipotekli haliyle temlik alınması, dahili davalının da ticaretle uğraşması gibi nedenler değerlendirildiğinde dahili davalının iyiniyetli kabul edilemeyeceği, bu nedenle yargılama giderlerinden sorumluluğuna gidilmesi gerektiği-
Muvazaa davasının borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçladığı, davacının bu davadaki amacının alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamak olduğu, muvazaaya dayalı iptal davasında davacının "muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını" ileri sürmek olduğu, bu yasal nedenle iptal davasının, davacıya alacağını veya açtığı davada tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olduğu, bu davada incelenmesi gereken hususun "TBK.'nin 19. maddesinde yazılı şartların gerçekleşip gerçekleşmediği" olduğu-
Davacıya ait stok sahasında bulunan kömürlerin davalı tarafından haczedilerek davacı şirket yetkilisine yediemin olarak bırakıldığı, davalının satışı yapılamayan hacze konu kömürü davacıya iade etmediği, kömürlerin uzun süre açık havayla teması sonucu okside olması nedeniyle değerini yitirdiği olayda; davalının eylemi nedeniyle davacı zarara uğramış ise de davalı tarafından eldeki davanın açılmasından sonra kömür üzerindeki haczin kaldırıldığı, davacı şirketin vergi borcunu ödeyerek haczi kaldırma yoluna gitmediği, borcunu 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmak suretiyle ödediği, uzun yıllar kömür işi ile iştigal ettiğini ve hacze konu kömürün kendisine iadesi halinde değer kaybına uğramadan rahatlıkla satabileceğini beyan eden davacı şirketin, kendi stok sahasında bulunan kömürde oluşan değer kaybına ilişkin zararlı sonucu yakından görüp bilmesine karşın mahcuzların derhal satılarak paraya çevrilmesi yönünde davalıya yönelik bir uyarı ve girişimi bulunmadığı, bir an önce satışı yönünde çaba göstermeyip kayıtsız kaldığının anlaşıldığı, bu yüzden zararın tümünün davalıya yükletilmesi hakkaniyete uygun olmayacağı- "6183 sayılı Kanun'un 87. maddesinde belirtildiği üzere haczedilen menkul malın satılamaması halinde borçluya geri verilebileceği şeklinde yapılan düzenlemede idarenin bu konuda takdir hakkına sahip olduğu, satışı yapılamayan menkul malları borçluya geri vermek zorunda olmadığı belirtilmekte ise de, idarenin takdir hakkını kullanırken çok geniş bir sahada bulunan hacze konu mallar yönünden davacı borçlunun menfaatlerini de gözetlemesi gerekirken, haczedilen kömürü değer kaybına uğraması nedeniyle eldeki davanın açıldığı tarihten sonra haczi kaldırdığı, davalı tarafından haciz konulmasıyla birlikte davacının haczedilen mallar üzerinde tasarruf yetkisi bulunmamakta olup, ocaktan çıkarılıp stok sahasına serilen ve vergi dairesince yerinde haczedilen çok miktardaki kömürün oksidasyondan korunmasına yönelik davacı şirketin alabileceği yeterlikte bir önlem de bulunmaması sebebiyle hakkaniyet indirimi yapılmamasına" ilişkin görüşün HGK. çoğunluğunca benimsenmediği-
Tapudaki satış bedeli dışında yapılan ödemelerin davalı üçüncü kişi tarafından devir tarihi veya devir tarihine yakın tarihli banka hesap hareketleri, banka ödemesi, kredi kullanımı gibi delillerle ispatlanması mümkün olup bu belgelerdeki meblağların tapudaki bedele eklenerek bedel farkının varlığı değerlendirilmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, İİK 277 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir...
Dava konusu taşınmazın tapuda gösterilen devir değeri ile bilirkişi raporunda belirlenen gerçek rayiç değeri arasında mislini aşan fark olmamasına, davalı borçlu ile davalı 3. kişi şirketin yetkilisinin kardeşi evli ise de, tasarruf tarihinden çok önce boşandıklarının anlaşılmasına göre, "davanın reddine" ilişkin kararın usul ve kanuna uygun olduğu-
Tasarrufun iptalinin sadece, bu davayı açan alacaklının, kendisini zarara uğratmak kastıyla hareket eden borçludan cebri icra yoluyla alacağını tahsiline olanak sağlayan bir yol olduğu-Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için; alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması, borcun tasarruftan önce doğması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunması gerektiği-
Dava konusu taşınmazın borçlunun borcundan dolayı taşınmazın cebri icra yolu ile satılması halinde davalı 3. kişi elinde bir bedel kalması ve davanın diğer koşullarının da bulunması halinde, davalı 3. kişinin bedel ile sorumlu tutulacağı-
Tasarrufun iptali davalarında arabuluculuğa başvurmanın "dava şartı" olmadığı ve ihtiyari arabuluculuğa başvurmanın İİK 284'te belirlenen 5 yıllık hak düşürücü süreyi kesmeyeceği-