Tasarrufun iptali davalarında dava değerini , takip konusu alacak miktarı ile iptali istenilen şeyin değerinden hangisi az ise o değer olduğu- Dosya içeriğine göre iptali istenilen taşınmaz değerine göre daha az olan takip konusu alacak 55.482,80 TL olup Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı olan 72.070,00 TL’nin altında kalmakta olduğundan karara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı-
Mahkemece borçlu adına kayıtlı ve davacı tarafından haciz konulan dört taşınmazın kıymet takdirinin yapılması, üzerindeki haciz miktarlarının ilgili icra müdürlüklerinden sorulması, yine mirasçılar adına kayıtlı ve davacı tarafından haciz konulan yukarıda plakaları belirtilen araçların trafik kayıtlarının istenerek üzerinde başka hacizler var ise anılan hacizlerde gözetilerek kıymet takdirlerinin yapılması dolayısıyla borçlunun aciz halinde olup olmadığının belirlenerek aciz halinde olmadığı takdirde şimdiki gibi davanın önkoşul yokluğundan reddine; aksi takdirde yani aciz halinin kabulü durumunda da diğer önkoşullarda incelenerek dava konusu tasarrufların İİK'nun 278, 279 ve 280.maddeler gereğince iptale tabi olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Takibin yenilenmesi istemini reddeden müdürlük işlemini şikayet üzerine verilen kararın niteliği ve takipteki alacak miktarı (43.850,00 USD) dikkate alındığında kararın kesin nitelikte olmadığı- Tatbik edilen ihtiyati hacizler ödeme emrinin tebliği ve ödeme süresinin geçmesi ile kesin hacze dönüştüğünden, haciz isteme hakkının düşmeyeceği ve bu durumda, haciz talep edilmediğinden bahisle "dosyanın işlemden kaldırılmasına" karar verilemeyeceği- İcra müdürlüğünün "takibin yenilenmesi" isteminin aciz vesikası verilmesinden itibaren bir yıl içinde talepte bulunulmadığı gerekçesi ile reddine yönelik işleminin İİK. m. 78 hükmüne aykırı olduğu-
Yargıtay uygulamalarında TBK 19 maddesinde dayanılarak açılan muvazaa davasının kabulü halinde kıyas yoluyla İİK 283 maddesinin ( alacaklıya cebri icra yetkisi verilmesi) uygulanacağı- Ancak İİK 283 maddesinin kıyas yoluyla uygulanması durumu TBK'nun 19 maddesine dayanılarak, muvazaa nedeniyle açılan davanın niteliğini değiştirmeyeceği- Diğer bir deyişle bu davayı tasarrufun iptali davasına dönüştürmeyeceği- Bu durumda, davanın yanlış nitelendirilmesinden kaynaklı olarak eksiklikler olduğu- TBK'nun 19 maddesi kapsamında delillerin toplanması gerektiği-
Duruşma gününü bildirir davetiyenin borçlu tarafından bizzat teslim alındığı adresinde yapılmış bir haciz bulunmadığından, "tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğu nedeniyle reddine" karar verilmesinin isabetli olduğu-
Haciz tutanağındaki haciz mahkeme ilamı ile kaldırılmış olup sözü edilen haciz tutanağı İİK’nun 105. maddesi gereğince aciz belgesi niteliğinde olmadığı gibi, davalı borçlu şirket adresinde yapılmış başka bir haciz de bulunmadığından borçlunun aciz hali ispatlanamadığından tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekeceği-
Satın aldığı taşınmaz nedeni ile hakkında tasarrufun iptali davası açılan davacı üçüncü kişinin takibin düşürülmesine karar verilmesini istemekte hukuki yararı ve dava açmakta aktif dava ehliyeti bulunmadığı-
ÎÎK.nun 284. maddesine göre tasarrufun iptali davalarının tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekeceği- İİK'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (ÎÎK.nun 277 md) bulunması gerektiği- Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımların kesinleşeceği- Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremeyeceği- "Usuli kazanılmış hak" kavramı ise, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul görmüş usul hukukunun vazgeçilmez ana temellerinden olup, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade ettiği-
Davacı banka ile borçlu arasında ilk kredi ilişkisinin 18.07.2007 tarihinde başladığı, 02.02.2010- 24.11.2011 ve 29.08.2014 tarihlerinde yeni kredi sözleşmeleri imzalanmış ise de bu sözleşmelerin kredi limitlerini artırmak amacı ile yapıldığı, davacı bankanın mevcut cari hesap kredilerine teminat olarak 18.07.2007-17.10.2008-02.01.2010-01.09.2014 ve 29.08.2014 tanzim tarihli senetleri aldığı, 23.11.2011 tarihinde kredi hesap bakiyesi sıfırlandıktan sonra 24.11.2011 tarihinde 350.000,00 TL kredi kullandığı, bu krediyi de 18.09 2014 de sıfırladığı ve hemen aynı gün 55.000,00 TL, 19.09.2014 tarihinde 77.500,00 TL, 26.09.2014 tarihinde 81.500,00 TL, 03.10.2014 tarihine kadar toplam 299.500,00 TL kredi kullandığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda kredi sözleşmelerinin önceki taahhüt ve sözleşme bağlantısı kuran bölümlerin boş bırakıldığından hukuken birbirlerinin devamı olarak kabul edilmemiş ise de borcun sıfırlandığı gün yeniden kredi çekilmesi ve kredi ilişkisinin hiç sekteye uğramadan devam etmiş olması gibi durumlar dikkate alındığında, her bir kredi sözleşmesinin fiilen birbirinin devamı olarak kabul edilmesi gerektiği, bu bağlamda kredi sözleşmesinin teminatı olarak senedin de önceden doğan borç ilişkisinin de teminatı olarak kabul edilmesi gerekeceği, mahkemece, 28.08.2014 tarihinde yapılmış olan tasarrufun borcun doğumundan sonra yapıldığının kabulü ile işin esasına girilerek taraf delilleri toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Alacak ve tasarrufun iptali taleplerinin tefrik edilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkin davada, üçüncü kişinin işletmeyi devraldığı iddiasıyla sorumluluğu ve İİK 280/III'üncü maddesi uyarınca ticari işletmenin devri nedeniyle vakıa olarak tasarrufun iptali birlikte ileri sürülmüş ise de davanın terditli dava olarak açıldığı, mahkemece yazılı yargılama usulü uygulandığı ve asıl talep olan alacak davası hakkında kabul kararı verildiği, esasen biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendiren uyuşmazlıkta yer alan talepler arasında hukuki ve ekonomik anlamda bağlantı bulunduğu kuşkusuz olduğundan ve birden fazla asli talep bulunmadığından mahkemece tefrik kararı verilmesine yer olmadığı- Tasarrufun iptali davalarının basit yargılama usulüne tâbi olduğu ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu, davacının dava dilekçesinde TBK.’nin 202 olmadığı takdirde İİK.’nin 277 ve BK.’nin 19'uncu maddesinin uygulanmasını istediği, talepler arasında terdit oluşturulmasının yerinde olmadığı, davanın açıldığı tarih itibariyle tasarrufun iptali davalarında ticaret mahkemesinin görevli olmadığı, davanın ilk açıldığı tarih ve karar verildiği tarih arasında ticaret mahkemelerinde, TBK.’nin 202'nci maddesine dayalı yargılamasının değere bakılmaksızın yazılı yargılama usulünün uygulandığı, mahkemece de yazılı yargılama usulü uygulanmak suretiyle karar verildiğinden direnme kararının bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-