Tasarrufun iptali davalarında, aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulabileceği-
Davanın, borçlu olunmadığının tespiti istemi olduğu, dava dilekçesinin konu kısmında "menfi tespit ve temlikin iptali" denildikten sonra sonuç kısmında; .".. İcra Hukuk Mahkemesi ilamının yok hükmünde olduğunun tespiti ile kararın ve icra takibinin iptaline; bu talebin kabul edilmemesi halinde, müvekkilinin de karşı taraftan alacaklı olması sebebiyle takas yapılarak icra dosyalarının infaz edilmesini, bu da mümkün olmazsa davalı tarafından diğer davalıya muvazaaya dayalı olarak yapılan temlik işleminin ve temliknamedeki tasarrufun iptalin"in istendiği ve dava değeri olarak da iptali talep edilen icra müdürlüğünün takip dosyasında takip tutarını gösterildiği anlaşıldığından, mahkemece talebin, "icra takibine konu edilen borcun bulunmadığının tespiti" istemine ilişkin olduğu kabul edilmesi gerektiği-
Alacaklının gerçek bir alacağının bulunmadığı hallerde tasarrufun iptali davasının dinlenemeyeceğinden, davacı ile borçlunun oğlunun bahsedilen şirkette birlikte çalışıp çalışmadıkları, takip dayanağı bononun hangi gerekçe ile ne zaman davacıya verildiği hususları üzerinde durularak hasıl olacak duruma göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davalı borçlu tarafından diğer davalılara verilen dava konusu senetlerin alacaklılarının davalılar olmadığı, adı geçen davalılar tarafından yapılan tabinin dayanağı senetlerin muvazaalı olarak düzenlendiği, ikrazatçı kişinin, ödünç sözleşmesi hükümleri uyarınca sözleşmedeki alacaklarının her zaman takibinin de mümkün olacağı, davalılar cevap dilekçesinde bu durumu açıklamış olmaları nedeniyle davacı şirketlere, borçlu şirket tarafından diğer davalılarla yapılan işlemin davacı alacağının karşılanmasını engellemek amacıyla düzenlendiği gerekçesiyle İİK. mad. 277 vd. gereğince davanın kabulüne, davacı şirketler tarafından yapılan icra takiplerinden dolayı davalı borçlu şirketin icra takip dosyalarında borçlanma işlemine ilişkin tasarrufunun iptaline, davacılara bu icra takipleri nedeniyle ile yapılan tasarruftan dolayı cebri icra yetkisi tanınmasına karar verilmesinin isabetli olduğu-
Üçüncü kişinin İİK mad. 96. vd. maddeleri uyarınca açtığı ‘istihkak’ ve davalı alacaklının İİK. mad. 97/17. maddesi uyarınca karşı dava olarak açtığı “tasarrufun iptali” davası niteliğindeki davada, takip borçlusunun iflasına karar verilmiş ve buna ilişkin hüküm de kesinleşmiş olduğundan, dava konusu haczin İİK. mad. 193/2. gereğince düşeceği, hükümden sonra ortaya çıkan bu yeni durum karşısında konusuz kalan istihkak davasında karar verilmesine yer olmadığı, maktu karar ve ilam harcı ile yargılama giderleri ve nispi vekâlet ücretinin davanın açılmasına neden olan tarafa yükletilmesine karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerektiği-
Kamu alacağından dolayı açılan 6183 s. K. uyarınca açılan tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için borçlu hakkındaki takibin kesinleşmiş olması gerekeceği- Borçlu tarafından kendisine gönderilen ödeme emrinin iptali için vergi mahkemesinde dava açılmış olması ve bu konuda verilen kararın henüz kesinleşmemiş olması halinde, verilecek kararın kesinleşmesinin beklenmesi gerekeceği-
Davacı banka ile davalı borçlu arasında imzalanan kredi sözleşmesinin tarihinin borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi gerekeceği, bunun yerine borcun doğumunun hesap kat'inin gerçekleştirildiği tarih olarak kabul edilemeyeceği- İptale konu tasarrufun borçlunun üçüncü kişi kardeşinin eşine olan borcuna karşılık yapılmış olmasının İİK.nun 279/2 maddesine aykırı olacağı, ayrıca borçlu ile üçüncü kişinin kardeş olması nedeniyle aralarındaki tasarrufun İİK 278/3-1 kapsamında iyiniyet ve bedel farkına bakılmaksızın bağışlama hükmünde olup iptale tabi olacağı, İİK 280/1-2 madde kapsamında da davalı üçüncü kişinin borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle tasarrufun iptale tabi olacağı-
İptal davasının dinlenebilme koşullarından birisinin 'takip konusu borcun iptali istenen tasarruftan önce doğmuş olması' olduğu; takip konusu alacağın çeklerden kaynaklanması halinde çekin vadeli olarak düzenlenmiş bulunması ve davacı tarafın da 'borcun daha önce doğduğunu iddia etmesi halinde mahkemece borcun 'gerçek doğum tarihi'nin araştırılması gerekeceği- Davacı bankanın sistem kayıtlarının doğruluğu kabul edildiğinde, takip konusu çeklerin tasarruf tarihinden önce keşide edilerek davacı bankaya verildiği dolayısıyla borcun, iptali istenen tasarruflardan önce doğduğunun kabulü gerekeceği-Davalı borçlu vekili "banka sistemine giriş tarihlerinin tek taraflı düzenlenmiş belge olması" nedeniyle itiraz edilerek "takip konusu çeklerle ilgili çek hesabının açıldığı ve verildiği yer olan banka şubesine müzekkere yazılarak, ilgili belgelerin istenmesi ve üzerinde inceleme yapılmasını talep ettiğinden, çeklerin davalı borçlu tarafından dava dışı Ltd. Şti'ne, anılan şirket tarafından da davacı bankaya veriliş tarihlerinin tesbiti bakımından bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği-
Tasarrufun iptali davalarında davacı alacaklı tarafından kesin veya geçici aciz belgesinin ibraz edilmesi gerekeceği- Dosya kapsamından borçluya ait bir kısım taşınmazların bulunduğu anlaşıldığından ve bahsi geçen taşınmazların değerlerinin, üzerindeki takyidatlar da nazara alındığında davacının alacağını karşılayıp karşılamayacağı da belli olmadığından, davalı borçlu adresinde yapılan haczin geçici aciz vesikası niteliğinde olduğu da söylenemeyeceği, bu durumda, aciz halinin dava şartı olduğu ve resen nazara alınması gerektiği gözden uzak tutulmadan davacı tarafa hacizli mevcut malların takip konusu borcu karşılayıp karşılamayacağının belirlenmesi amacıyla uygun bir mehil verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davanın reddinin isabetsiz olacağı-
Tasarrufun iptali davasının açılması için takip tarihinde kesinleşmiş bir alacağın bulunması gerekeceği- Borçlunun adresinde ihtiyati haciz tatbik edilmesinden sonra, borçlu adına çıkarılan ödeme emirlerinden hiçbiri tebliğ edilmediğinden, icra takibinin kesinleştiğinden söz edilemeyeceği ve bu durumda, mahkemece dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerekeceği-