3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un, 3678 sayılı Yasa ile değişik 4/a maddesinde; sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde, Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranının uygulanacağının belirtildiği, somut olayda, takip dayanağı ilamda 343.780,64 USD'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verildiği, takipte ilama istinaden asıl alacak ve işlemiş faiz talep edildiği, Borçlar Kanunu'nun 100 maddesi uyarınca fiili ödeme tarihindeki kur değerinin karşılığının tahsilinin talep edildiği, mahkemece anılan yasal düzenleme kapsamında kamu bankalarının genel müdürlüklerinden faiz oranlarının sorulduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda; kamu bankalarınca bildirilen faiz oranları üzerinden hesaplama yapıldığı ve takip tarihi itibariyle 5.973,50 USD asıl alacağın fazladan talep edildiği, 175,45 USD fazladan işlemiş faiz talebinde bulunulduğunun tespit edildiği, mahkemece şikayetin kısmen kabulü ile 5.973,50 USD asıl alacağın ve 175,45 USD işlemiş faizin icra emrinden çıkartılmasına, icra emrinin 15.231,34 USD asıl alacak, 176,61 USD işlemiş faiz olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile bilirkişi raporunda belirtilen 14.07.2015 tarih itibariyle asıl alacak üzerinden hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu- Borçlu vekilince asıl alacağı ödemiş olmaları sebebiyle faiz işletilemeyeceği ileri sürülmüş ise de; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 100. maddesi uyarınca kısmi ödemelerin, öncelikle faizden ve masraftan mahsup edileceği, faiz ve masrafları ödemedikçe, kısmi ödemelerin ana paradan  mahsup edilmeyeceği, ileri sürülen bu yöndeki istinaf başvuru sebebinin yerinde olmadığı-
Tedbir kararı verilip İcra Müdürlüğüne bildirildiği tarihten itibaren artık takibin durduğu, İcra Müdürünün ayrı bir karar almamasının tedbir kararının geçerliliğini etkilemeyeceği-
Takibe dayanak ilamın bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının iki ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığından, borçlunun zarara uğramasına neden olduğundan, alacaklının bu davranışının hukuk düzeni tarafından korunamayacağından mahkemece takibin iptaline karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Takip dosyasında ipotekli taşınmazın 02.10.2020 tarihli satış ilanında KDV oranının %1 olacağının belirtildiği, bu şekilde ilanın yapılarak duyurulduğu, satış ilanının kesinleştiği, tüm alıcıların bu oranı bilerek satışa katıldıkları, satış ilanının kesinleşmesinden sonra KDV oranının değiştirilmesinin mümkün olmadığı, alıcıların bu oranı bilerek satışa gittikleri, herkes için kesinleşmiş olan ihale şartları çerçevesinde sonradan KDV oranının icra dairesince değiştirilemeyeceği, aksi durumun hukuki güvenilirlik ilkesine aykırılık teşkil edeceği- Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 03.5.2021 tarih ve 2021/259 E. - 2021/316 K. sayılı ilamı gereğince, KDV’ye ilişkin işlemin kaynağının icra müdürlüğünün tesis etmiş olduğu karara ilişkin olduğundan bahisle, işlemin yasaya uyarlılığının, şikayet yoluyla, icra mahkemelerinin denetiminde olduğunun kabulü gerektiği yönünde iken, Uyuşmazlık Mahkemesinin 28.02.2022 tarih ve 2021/524 E. - 2022/120 K. sayılı kararı ile; “ihale yoluyla satışı yapılan taşınmaza ilişkin olarak tahakkuk ettirilen %18 oranlı KDV’nin vergi dairesince tahsil edildiği noktasında tartışma bulunmadığı, bu durumda satış memurluğunun vergi sorumlusu sıfatının sona erdiği, verginin iadesinin muhatabının vergi dairesi olduğu, bu kapsamda açılan davada da, 3065 sayılı Kanun hükümleri gereğince katma değer vergisine ilişkin uyuşmazlığın görüm ve çözümü görevinin, 2576 sayılı Kanun uyarınca idari yargı içerisinde yer alan vergi mahkemelerine ait bulunduğu” şeklindeki son kararı gereğince Yargıtay 12. Dairesince görüş değişikliğine gidilerek, ihalenin gerçekleşmesinden sonra yapılan “KDV ödemesinin iadesi” talepleri hakkında, vergi mahkemelerinin görevli olduğu ve icra mahkemelerinin bu talepler hakkında istemin usulden reddine karar vermeleri gerektiği sonucuna ulaşılmış olduğu-
Davacı tarafından dava dilekçesinde, muaccelliyetin gerçekleşmediği iddiasının ileri sürülmediği, daha sonra ek beyan ile bu iddiasını ileri sürdüğü, davalının cevap dilekçesi ibraz etmediği, duruşmalara katılmadığı ve ek beyan dilekçesine karşı her hangi bir beyanının bulunmadığı gözetildiğinde davacı tarafından iddianın genişletilemeyeceği, HMK 357. maddeye göre dava dilekçesinde ileri sürülmeyen hususların istinaf aşamasında ileri sürülemeyeceği-
İcra ve İflas Kanunu'nda sadece İİK'nın 134. maddesinde ihalenin kesinleşmesi sürecinde ihale bedelinin nemalandırılacağına ilişkin özel bir düzenleme bulunduğu, bunun dışında icra dosyasına yatırılan paranın nemalandırılmasına yönelik böyle bir düzenleme bulunmadığı, Harçlar Kanunu'nun 36. maddesinin 1. fıkrasına göre icra iflas daireleri tarafından takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların bankaya yatırılması halinde bu paralara ait faiz, ikramiye v.s. menfaatlerin devlete ait olacağının düzenlendiği, alacaklıya ödenmeyen paranın icra müdürlüğünce banka hesabına yatırılması sonucu elde edilen faiz gelirinin, nemalandırma sonucu elde edilen paranın Hazine'ye ait olduğu-
Bağlayıcı hale gelen konkordatonun, konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan alacakları kapsadığı, somut olayda, takibe konu çekten doğan alacağın tahakkuk tarihi 30.03.2021(keşide tarihi) olup, alacağın konkordatonun tasdiki kararından sonra doğduğu anlaşılmakla, bu alacağın tasdik edilen konkordato kapsamında olduğundan bahsedilemeyeceği-
02.03.2005 tarih ve 5311 Sayılı Kanun'un 24. maddesi ile değişik 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun 363/1.maddesine göre istinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğden itibaren 10 gün olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararının istinaf talebinde bulunan davalı vekiline 09.03.2022 tarihinde tefhim edildiği halde, istinaf dilekçesinin belirli süre geçirildikten sonra 12.04.2022 tarihinde verildiği, tefhimden itibaren yasal 10 günlük süre içerisinde istinaf dilekçesi verilmediğinden istinaf dilekçesinin reddine ilişkin ek kararın usul ve yasaya uygun olduğu-
Mahkeme kararının taraf vekillerinin yüzüne karşı 01.12.2021 tarihinde verildiği, davacı vekili tarafından 10.12.2021 tarihinde süre tutum dilekçesi sunularak gerekçeli kararın tebliğinden sonra ayrıntılı istinaf dilekçesi verme haklarının saklı tutulduğu, buna karşın gerekçeli istinaf dilekçesinin İİK.'nin 363. maddesi gereğince yasal süresi içerisinde sunulmadığı, bu itibarla incelemenin kamu düzeni ile sınırlı olarak yapıldığı, mahkemenin vaka ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı ve hükümde kamu düzenine aykırılık bulunmadığı-
Takip talebi ve icra emrinde "............. Sigorta A.Ş. poliçe limitleriyle sınırlı olması kaydıyla" ibaresi bulunmakla birlikte, adı geçen sigorta şirketinin sorumluluk miktarına ilişkin bir bilgiye yer verilmediği, alınan bilirkişi raporunun bu haliyle ilmi ve teknik verileri haiz, hükme ve denetime elverişli olduğu, dava dilekçesindeki talebin bilirkişi raporundaki hesaplama ile doğrulanmış olması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-