Boşanma davalarının kendine özgü bu niteliğinin bir neticesi olarak ilk derece mahkemesince verilen boşanma hükmünün feri sonuçlarından birine yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine, istinaf başvuru dilekçesi kendisine tebliğ edilen karşı taraf daha önceden istinaf kanun yoluna başvurusu olup olmadığına bakılmaksızın ve karşı tarafın da istinaf sebepleri ile bağlı olmaksızın katılma yoluyla boşanma davasını bütün yönleriyle istinaf edebileceği-
Davalı erkek "eşinin başka erkeklerle telefon görüşmeleri yaptığını" ileri sürerek davacı kadının kullandığını iddia ettiği telefonun HTS kayıtlarına delil olarak dayandığından mahkemece bu kayıtlarının getirtilmesi gerektiği-
"Davalının cevap süresinin, yasal sürenin bitim tarihinden itibaren geçerli olmak üzere iki hafta uzatılmasına" karar verildiğinden ve davalı tarafından ek cevap süresi içerisinde, cevap dilekçesi dosyaya sunulduğundan, dava dilekçesinin davalıya tebliğ edildiği tarihin buna göre belirlenmesi gerekeceği- Davalı kadının cevap dilekçesinin süresinde olduğunun kabulü gerektiği-
Dinlenen tanıklarının sözlerinin Türk Medeni Kanunu'nun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar ve sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibaret olduğu anlaşıldığından davanın reddi gerektiği-
Davacı-karşı davalı erkek vekili dilekçe ile, karşı tarafın temyiz dilekçesinde ekli protokol doğrultusunda temyizi kabul ettiğini bildirdiğinden, dosyaya sunulan protokol gözetilerek bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı erkeğin duruşmadaki “ kadının telefonuna “disk digger" isimli programı kurduğu, telefondaki silinen kayıtları geri getirdiği anlaşıldığından eşinin telefonuna yüklediği program ile elde edilen görüşme kayıtlarının hukuka aykırı olarak elde edilen delil niteliğinde olduğu- Bu delil ile kanıtlanmak istenen vakıa kadına kusur olarak yüklenemeyeceği- Bozma ilamına uyulmasına karar veren bölge adliye mahkemesinin boşanma davası hakkında yeniden hüküm kurması gerekirken ilk derece mahkemesinin red hükmünü ilk kararı ile kaldırdığını dikkate almaksızın hüküm tesis etmesinin doğru olmadığı-
Evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı boşanma davasında kusur belirlemesi, yoksulluk nafakası, iştirak nafakaları ve miktarları yönünden değerlendirme yapılmaksızın, sadece istinaf edilen diğer yönlerden inceleyerek karar verilmesinin hatalı olduğu-
Tarafların kesinleşen karar ile boşanmanın fer'i sonuçları konusunda da anlaştıkları ve nüfus kaydına boşanmanın tescil edildiği anlaşıldığından temyize konu eldeki davanın konusuz kaldığı-
Mahkemenin yeni bir delile dayanmak veya bozmadan esinlenmek suretiyle gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemeyeceği- Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davası nedeniyle yapılan yargılama sonucunda verilen ilk kararda erkeğin davasının “boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu” gerekçesiyle reddine karar verilmişken; Özel Daire bozma kararı sonrasında önceki gerekçenin yanında “temyiz aşamasında erkeğin eşi ile barışma çabası içerisinde olduğu, böyle olunca yaşanılan olayları affetmiş sayıldığı, dolayısıyla kadına kusur yüklemenin mümkün bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği- Bu durumda, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni bir olgu ve gerekçeye dayalı yeni hüküm niteliğinde olduğu- Yeni hükmün temyizen incelenmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
"Mal rejiminden kaynaklanan alacak” davasında, "Asliye Hukuk Mahkemesi" olarak verilen karar üzerine, Özel Daire tarafından sırf mahkemenin görevi yönünden bozma kararı verildiği, mahkemenin ise; "davanın kanuna uygun olarak görevli asliye hukuk mahkemesinde görülerek hükme bağlandığı, hükümde görev yönünden kanuna aykırı, bozmayı gerektirecek bir usulsüzlüğün bulunmadığı" gerekçesiyle direnirken "... Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)" karar verdiği uyuşmazlıkta, "davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerektiğine" değinen bozma üzerine mahkemece önceki kararda direnildiği belirtilmişse de, esasen bozma kararında belirtilen husus yerine getirilmiş olduğundan, verilen direnme kararının gerçekte bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde olduğu ve bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-