Boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu davranışın ispatı- Evlilik birliğinin temelinden sarsılması- Resmî nikahlı eşini ve üç çocuğunu terk ederek başka bir kadınla yaşamaya başlayan, evinin ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamayan, bu nedenle eşini bağımsız tedbir nafakası davası açmak zorunda bırakan, açılan davanın yargılaması devam ederken ortak konuta gelerek sadakat yükümlülüğüne aykırı eylemi nedeniyle çıkan tartışmada eşini yumruk ve tekme ile darp eden, yaşanılan bu darp olayından sonra tarihinde boşanma davası açan ve belirtilen ceza dosyasına delil olarak dayanan erkeğin bu kusurlu davranışları karşısında, eşinin tekme ve yumruğuna karşı gerçekleştirdiği anlaşılan "tırnakla yaralama" eylemi nedeniyle boşanmaya sebep olan olaylarda az da olsa kusurlu olduğu kabul edilerek münhasıran bu eylemi nedeniyle boşanmaya karar verilmiş olmasının isabetli bulunmadığı- Savunma iç güdüsü ile hareket eden kadının belirtilen eyleminin, kendini savunma ve tepki niteliğinde davranış olduğu hususu tereddütsüz olup bu hâliyle boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olduğu, kadın eşin boşanmayı gerektiren kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı-
Boşanma kararının üzerinden 10 yıl sonra karar tebliğe çıkarılmış olsa da, anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki irade beyanlarından dönmelerini engelleyici yasal bir hükmün bulunmadığı- Anlaşmalı olarak açılan boşanma davasında verilen kararın temyizi üzerine davanın çekişmeli boşanma davasına dönüşeceği-
Kadın tarafından açılan ilk davanın reddedilmesinden sonra ancak bu red kararı kesinleşmeden önce açılan ikinci boşanma davasının dava dilekçesinde; ilk davadan farklı ve ilk davanın açıldığı tarihten sonra da devam ettiği iddia edilen boşanmaya sebep olabilecek yeni vakaların ileri sürüldüğü, dinlenen tanık beyanında bu vakıaya ilişkin anlatımların yer aldığı anlaşıldığından davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği- "Eldeki davanın ilk davanın yargılaması devam ederken açıldığı, böyle olunca somut olayda derdestlik' koşullarının bulunduğu" ve "kesin hüküm bulunduğu" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Tanık isminin yanlış gösterilmesinin maddi bir hataya veya kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığının anlaşılması halinde, ilgili tanığın dinlenilmesi gerektiği- Mahkemece yapılacak iş, kadının tanık listesinde bildirdiği tanık ile dinletilmek istediği kişinin aynı kişi olup olmadığı araştırılarak, gerekli görülür ise zabıta araştırması da yapılıp aynı kişi olduğunun anlaşılması halinde dinlenilmesi gerektiği-
Genel ifadelerin kullanıldığı, davalıya somut şekilde kusur izafe edilmediği, çoğunluğu davacıdan duyuma dayalı olduğu anlaşılan tanık beyanlarının, boşanma davalarındaki geçimsizliğe ilişkin kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı- Davalı ve vekilinin beyanlarıyla, çilingir vasıtasıyla anahtarın değiştirildiği kabul edilmişse de, "yeni anahtarın yerinin kadına söylendiği" de ifade edildiğinden, davalının davacı tarafından ileri sürülen bu vakıayı hukuksal açıdan ileri sürülenden farklı olduğunu belirterek kabul ettiği, bu yöndeki bir beyanın diğer tarafı ispat külfetinden kurtardığından söz edilemeyeceği- Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ispata elverişli bulunmayan beyan ve delillere itibar edilerek boşanmaya karar verilmesinin hatalı olduğu- Somut olayda davalının "kusurlu davranışlarının ispat edildiği" görüşü ile "kusura dayalı boşanma kararı verilmesi ilkesinden vazgeçilmesi, boşanma davası açıldığı takdirde artık eşler ve çocuklar bakımından evlilik birliğinin korunmasında bir yarar kalmadığı kabul edilerek evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasının gerektiği" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Af iddiasının davanın her aşamasında ileri sürülebileceği- Davalı kadına af iddiasını ispatlaması yönünde delillerini sunması için süre verilmesi ve tarafların bu husustaki beyanlarının alınması gerektiği-
"İlk eşinden olma ergin çocukları ile iletişimi keserek onları evden kovduğu" vakıasına davacı kadın tarafından dilekçeler aşamasında usûlüne uygun olarak dayanılmadığından bu vakıanın erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği- Davalı erkeğin süresinden sonra talep ettiği maddî ve manevî tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı-
Yargılamada, hakimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde davacı-davalı kadına, dava dilekçesinde talep ettiği manevi tazminat miktarını açıklamasının istenilmesi üzerine, "dava dilekçesinde manevi tazminat miktarı olarak sehven 20 TL yazdığını, talebinin 20.000 TL olduğunu" belirten davacının bu beyanı gözetilerek manevi tazminata dair talebin 20.000 TL olduğunun kabulü gerektiği-
Karar, henüz boşanma yönünden kesinleşmeden davacı vefat ettiğinden evlilik birliğinin ölümle sona erdiği ve boşanma davasının konusuz kaldığı-
Davacı erkek tarafından dilekçelerinde usulüne uygun olarak dayanılmayan “aynı yatağı paylaşmak için çaba göstermediği” vakıasının kadına kusur olarak yüklenemeyeceği- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davalı kadın yararına takdir edilen maddî ve manevî tazminatın az olduğu- Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davalı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakasının az olduğu-