Dava konusu taşınmazın 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerekeceği-
Kadastro mahkemesinin kesinleşen hükmü ile M.H. adına tesciline karar verilen 3518 parselde teknik bilirkişinin 09.05.2003 tarihli raporunda (a) harfi ile belirtilen 385 m2'lik bölümünün müdahile ait olduğunun belirlendiği gerekçesiyle bu kısma yönelik davanın kabulüne karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı, ancak 3518 parselin (a) harfi ile belirtilen bölümü dışında kalan bölümünün (521m2lik bölüm) gerek eldeki davanın konusu olmadığı gerekse de Dairenin 01.11.2010 gün 2010/3947-5199 Esas ve Karar sayılı bozma kapsamı dışına çıkılarak, kadastro mahkemesi yargılaması sonucunda Hazine adına tesciline karar verilip kesinleştiği halde, bu bölümün de M.H. mirasçıları adına tesciline karar verilmiş olmasının doğru olmadığı, her ne kadar Hazine dava konusu edilen taşınmaz bölümü yönünden taraf değil ise de tapu sicilinin doğru esaslara dayanmasının ve düzgün tutulmasının Devlet'in sorumluluğu altında ve kamu düzeni gereği olduğu, diğer bir deyişle tapu sicilinin düzenli tutulmasına dair kararların kamu düzenine ilişkin bulunması nedeniyle kendiliğinden göz önünde tutulması gereken hususlardan olduğu-
Oluşan bir sicil kaydının korunabilmesi bakımından, illetini teşkil eden geçerli bir sebebin olması gerekeceği-
Taşınmazın resmi senedinde davacı taraf bulunmadığından, dava dışı üçüncü kişiden alınarak davalı adına tesciline ilişkin yargılamada satış bedelinin davacı tarafından ödendiği iddiasının, taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline imkan vermeyeceği-
İ. sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresinin on yıl olarak kabul edildiği-
Davacı tüketici, yüklenicinin temlikine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğundan o yerde ayrı bir tüketici mahkemesi varsa çekişmenin tüketici mahkemesinde görülmesinin, aksi halde davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılmasının yasadan kaynaklanan zorunluluk olduğu-
Dava konusu taşınmaz imar uygulaması ile “Resmi kurum alanı” olarak ayrıldığından taşınmazın davacı adına tescili imkanı bulunmadığından tapu iptali ve tescil isteğinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizliğin bulunmadığı-
Somut uyuşmazlığın çözümü için, kayda işlenen vakfın mukataalı veya icareteynli vakıflardan olup olmadığının veya miri arazilerde mukataalı hayrata tahsis edilmeyen ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlardan bulunup bulunmadığının saptanmasının gerekeceği-
Mahkemece, düzenleme ortaklık payı düşüldükten sonra kalan miktarın davacılar adına paylı olarak tescili gerekirken bozma ilamına aykırı olarak taşınmazın tamamının tesciline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Dava konusu taşınmazların karşılıklı trampasının, resmi biçim koşuluna uyularak yapılmadığından geçersiz olduğu-