Toplanan delillere göre, miras bırakanın satışa ihtiyacı olmadığı, çok sayıda taşınmazını satmasını gerektirir ihtiyacının ortaya konulmadığı gibi, taşınmazların daha sonraki temlike rağmen dava dışı torun ve babası tarafından kullanıldığının ifade edildiği, bu durumda dava dışı kişiye çekişme konusu taşınmazların temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna ulaşıldığı-
Davacı her ne kadar yargılama aşamasında tapu iptali ve tescil isteği olarak talebini açıklamışsa da, usuli dairesinde bir tescil davası açılmadıkça ıslah suretiyle davanın iptal ve tescil davası olarak sürdürülmesi olanağının olmadığı-
5841 sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde karara bağlanan davada hak düşürücü süreden reddedilmişse de, anılan yasa Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğundan ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceğinden, hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğunun kabul edilemeyeceği- İşin esasının kıyı kenar çizgisine göre çözüme kavuşturulacağı, çekişme konusu taşınmazın kadastro tespiti sırasında tapu kaydına dayalı olarak tespit gördüğü anlaşıldığından ve dayanak tapunun tesis kaydının mahkeme kararıyla senetsizden hükmen oluştuğu kayden sabit olduğundan, taşınmazın ilk tesis kaydının ve dayanağı ilamın tescil krokisinin mahalline uygulanıp kapsamının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi, diğer taraftan; davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 6099 s. K. gözetilmek suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği-
Davacıların miras bırakanın kızları, davalının ise tek oğlu olduğu, taşınmazın temliki sırasında gösterilen bedel ile gerçek değeri arasında açık fark bulunduğu, özellikle tanık anlatımlarına göre, taşınmazın satışının çevrede duyulmadığı, öte yandan bedel ödendiğinin savunulmasına rağmen intifa hakkının miras bırakan üzerinde bırakılarak yalnızca çıplak mülkiyetin devrinin hayatın olağan akışına uygun bir davranış olmayacağı, davalının taşınmazın miras bırakan tarafından satın alınması sırasında bedelini kendisinin ödediği ve keza muristen devralırken davacılara bedel ödediği yönündeki savunmalarının herhangi bir belge ile desteklenmediği, miras bırakanın taşınmazı satması için ihtiyacı veya makul nedeninin bulunduğunun da kanıtlanamadığı gözetildiğinde, anılan temlikin gerçek bir satış olmayıp mal kaçırma amaçlı ve bağış niteliğinde olduğu sonucuna varıldığı-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulünün gerekeceği, bir başka ifade ile murisin iradesinin önem taşıyacağı-
İptal edilen tapuların miras payları oranında tüm mirasçılar adına tesciline karar verilmesi yerine; şahsiyetin ölümle son bulacağına ilişkin TMK.’nun 28. maddesi hükmü ile Devletin, bütün taşınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek doğru sicile bağlama yolunda benimsediği genel ilke “dolu pafta sistemi” göz ardı edilerek ölü kişi (miras bırakan) adına tescile karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Davalının dava açılmasına sebebiyet verdiği söylenemeyeceğinden; yargılama giderlerinden davacı tarafın sorumlu tutulması gerekirken, davalıya yükletilmesinin doğru olmadığı-
Muris muvazaasında miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği-
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde, tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (sabit tenkis oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağının (TMK.564) araştırılmasının gerekeceği, bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse, bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tescil edilmesinin gerekeceği-
Mirasbırakanın temlik tarihinde 84 yaşında olduğu, davacı manevi evladının murisle ilgilenmediği, murisle davalı tarafın ilgilendiği, ölünceye kadar bakma akitlerinin ivazlı akitlerden olup davalının bakım borcunu yerine getirdiği, mirasbırakanın mal kaçırma amacı olsa idi tüm malvarlığını devredebilecekken bunu yapmadığı, dolayısıyla temlikin gerçek bakım karşılığı olduğunun, mal kaçırmanın amaçlanmadığının anlaşıldığı, hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesinin gerekeceği-