Dava konusu olayda herhangi maddi olgu temeli bulunmadığı halde, davalının davacıyı zarara uğratma kastı ile hareket ettiği anlaşıldığından, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki eylemin sabit olduğu değerlendirilerek, davacı lehine uygun bir miktarda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği-
Ailenin, kişisel değerler arasında önemli ve üstün bir yeri olduğu ve kişilik hakkı aile ilişkilerini de kapsadığı, ergin bulunmayan kız çocuğuna yönelik eylemin niteliği ve buna bağlı sonuçları ile aile ilişkisi gözetildiğinde, davacı annenin de olay nedeniyle kişilik değerlerinde eksilme duygusu yaşadığı tecrübe kuralları ile sabit olup, bu bakımdan ayrıca bir kanıtlama yükümlülüğü altında bulunmadığı- Manevi tazminat miktarının zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşıdığından, olay tarihi, olayların gelişimi, tarafların konumu ve yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde davacı yararına hükmedilen manevi tazminat tutarının az olduğu-
Manevi tazminat istemi kısmen reddedildiği davada Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13. ve 10. maddesi uyarınca, birleşen dava dosyasında kendisini vekille temsil ettirmiş olan davalılar yararına reddedilen miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Yargıtayın düzelterek onama kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilmediği ve bu suretle kararın kesinleştiği anlaşıldığından, mahkemece kesinleşen bu karar hakkında yeniden bir inceleme yapması mümkün olmadığı ve direnme kararı verilemeyeceği- Yargıtay bozma kararının birinci bendinde davacı erkek eşin ağır kusurlu olduğu hususu "düzeltilerek onama" kararı verilerek kesinleştiğine göre, TMK. mad. 174/2, 4 ve TBK. mad. 50, 51, 52, 58 dikkate alınarak davalı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, manevi tazminat talebinin reddi yönünde direnme kararı verilmesinin hatalı olduğu- Boşanma ve ayrılık davalarında eşlerin kusur durumunun, geçici tedbir nafakası takdir edilirken dikkate alınmayacağı- Eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı- Tedbir nafakasının geçici önlem niteliği dikkate alındığında, davalı kadın için tedbir nafakası verilmesi gerektiği- Mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin yapılan araştırma sonucu dosya içine giren bir tutanakta "davalı kadının ev hanımı olduğu" bildirilmesine karşın, diğer bir tutanakta ise "bir peynir fabrikasında aylık asgari ücretle çalıştığının" belirtildiği, bunun yanında bir kısım tanıklar da davalının çalıştığı yönünde beyanlarda bulunduklarından, davalı kadının sürekli ve düzenli bir gelirinin bulunup bulunmadığı hususunun tam olarak açıklığa kavuşmadığı, o hâlde mahkemece, davalı kadının çalışıp çalışmadığı, çalışıyor ise bunun sürekli mahiyette olup olmadığı, gelirinin düzenli ve yeterli olup olmadığı hususu araştırılarak yoksulluk nafakası istemi hakkında bir karar verilmesi gerekeceği-
Davalının eleştirel niteliğindeki ifadelerinin küçültücü ve hakaret niteliğinde olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı, bütün olarak eleştiri sınırlarını aşmadığı-
Ceza davasının kesinleşen kararına göre, çekin davacı adına yapılmış cirodaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı, davalının eli ürünü olduğunun tespit edildiği, bu nedenle müşteki sanık olarak yargılanan davacının yargılama sonucunda hem dolandırıcılık, hem de sahtecilik suçlarından ayrı ayrı beraatine karar verildiği, davalı ile dava dışı takip alacaklısının dolandırıcılık suçundan beraatine, resmi belgede sahtecilik suçundan birlikte suç işleme kararı kapsamında çeki davacı adına imzalayarak bankaya ibraz ettikleri gerekçesiyle mahkumiyetleriyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşıldığından, davalının resmi belgede sahtecilik suçundan mahkum olması, davacının sahte olarak adına cirolanan çek ile alakalı icra takiplerine maruz kalması, ağır ceza mahkemesinde müşteki sanık olarak yargılanması, yargılama sonucunda beraat etmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının sahtecilik eylemi nedeniyle davacının ticari itibarında zedelenme meydana geldiğinin kabulü ile yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davacı Bankaya haber içeriğinde belirtilen miktarda vergi cezasının tahakkuk ettirildiği ve bu durumun davacının da kabulünde olduğu anlaşıldığından, dava konusu haberin güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, olayın gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte aktarıldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, ifade özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı ve davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığının kabulü ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu köşe yazısı, mahkeme delillerden hareketle yazıldığı, bu haliyle haber ve köşe yazısının görünür gerçeğe uygun olduğu anlaşılmakla, basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği-
Yargıtay bozma ilamı ile davacı yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğundan, davalı aleyhine olmak üzere uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği- Davacı tarafından hakkında yürütülen soruşturma sırasında lehine ifade verecek kişileri yıldırıldığı, bu şekilde delillerin davacı tarafından karartıldığı ve davalının takdirname verdiği veya teklifi Bakanlık'ta olan herkesi cezalandırdığı yönündeki ifadelere yer verildiği, bu ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, basın özgürlüğünün sınırları aşılarak, davacının yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu- Davalı haber ajansına vermiş olduğu röpörtajın çeşitli yayın kuruluşlarına dağıtılması sonucu bu kuruluşlarca haberleştirildiği anlaşıldığından, davalının eylemi tek bir eylem olduğu, buna rağmen davacı tarafça davalı hakkında haberi yayınlayan her gazete ile birlikte davalı sıfatı ile ayrı ayrı davalar açıldığı, bu durumda; eylemin tekliği göz önüne alınarak davalı aleyhine tek bir manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
Davacı tarafın yaralanmadığı, yakınlarından ölen ve yaralanan da olmadığı, davacıların oturduğu evi tahliye etmesinin gerekmesi ve eşya zararı, davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmesini gerektirmeyeceği-