5187 Basın Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca davalı hakkında işin esası incelenerek sorumlu tutulması gerekirken, bu davalı yönünden davanın husumetten reddine karar verilemeyeceği-
Davacı hakkında dava konusu şikayetin davalı Ş.. G.. tarafından yapıldığı; diğer davalı S.. K.. ise sadece soruşturma dosyasında tanık olarak beyanının alındığı anlaşıldığından, davalının davacı hakkında şikayetinin bulunmadığı dikkate alınarak karara verilmesi gerektiği-
Alacaklı (davalı) tarafından 30.01.2007 vade tarihli bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla 28.03.2007 tarihinde borçlu (davacı) aleyhine icra takibi başlatıldığı, adres araştırması nedeniyle aradan uzun bir süre geçtikten sonra 25.02.2011 tarihinde ödeme emri borçluya tebliğ edilip borçlu tarafından 15.04.2011 tarihli belgeyle borcun ödendiği, vadesinde ödenmeyen bir borç nedeniyle alacaklının başlattığı icra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğu söylenemeyeceği- Borcun ödenmesinden sonra alacaklının icra takip işlemlerine devam etmesi ve bundan sonra eldeki menfi tespit davasının açılmış olması nedeniyle "haksız ve kötü niyetlilik" olgusunun icra takibinden sonra gerçekleşmesi hâlinde de tazminata karar verilip verilemeyeceği hususunda, İİK'nın 72/5. maddesinin borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan "takibin" haksız ve kötü niyetli olmasını aradığı, burada "takibin" denilmekle takip tarihindeki haklılık durumunun esas alındığı, böyle olunca da davacı lehine İİK'nın 72/5. maddesindeki tazminat koşullarının oluşmadığı-
Davalının yazdığı köşe yazılarında kullandığı ifadelerde davacının isminin ve sıfatının belirtilmediği, makul okuyucu çoğunluğunun davalının köşe yazılarındaki sözlerinin muhatabının davacı olduğunu ve yazılarda davacının kastedildiğini anlayamayacağı görüldüğü yani "matufiyet" unsurunın gerçekleşmediği anlaşıldığından, davanın reddi gerektiği-
Manevi tazminat istemine ilişkin; olayın gelişim şekli ve davalının velayet konusundaki boşanma protokolüne uymama şeklinde gerçekleşen eylemi ile ilgili yasa maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, açıklanan yönler gözetilerek manevi tazminat isteminin tümden kabulü gerektiği-
Davacı avukatı, davalının şikayet etmediği, dava dışı kiracının şikayet ettiği, asıl davanın davalısının ceza yargılamasında tanık olarak dinlendiği, Adalet Bakanlığı tarafından davacı avukatın yargılanması için soruşturma izni verildiği anlaşıldığından, davacı hakkında şikayetçi olunmasında az da olsa bir takım emareler mevcut olup şikayetin olağan kuşku üzerine somut emarelere dayandırılarak yapıldığı ve hak arama özgürlüğü kapsamında kaldığı-
Davaya konu olan olayda; olayın oluş şekli, olay tarihi, yaralanmanın niteliği, ceza yargılamasındaki mahkumiyet hükmü ve hükümdeki ceza uygulamaları dikkate alındığında davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu-
Davaya konu yayının güncel olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacının kişilik haklarına saldırının gerçekleşmediğinin anlaşıldığı-
Kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşya hakkında hırsızlık suçundan doğan zarar, davacıların iç huzurunu bozacak nitelikte bir olgu olmadığı, manevi tazminatın koşullarını düzenleyen TBK mad. 58'e göre davalının haksız eylemi kişinin sosyal, fiziki ve kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemeyeceği-
Davaya konu edilen yayının yer aldığı gazetenin künyesi bölümünde, yayın sahibi, sorumlu yazı işleri müdürünün kim olduğu açık ve net olarak belirlenebilir nitelikte olduğundan, mahkemece "yayın sahibi" yerine "sorumlu yazı işleri müdürünün" davalı olarak gösterilmesinin makul bir yanılgıya dayandığı gerekçesiyle HMK. mad. 124 uyarınca iradi taraf değişikliğine ilişkin talebin kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu- Dava konusu haberin güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, edinilen bilgilerin gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte verilen başlık ile aktarıldığı anlaşıldığından, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, basın özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı ve davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığının kabulü ile manevi tazminata ilişkin istemin tümden reddine karar verilmesi gerektiği-