Davacı tarafın yaralanmadığı, yakınlarından ölen ve yaralanan da olmadığı, davacıların oturduğu evi tahliye etmesinin gerekmesi ve eşya zararı, davacılar yararına manevi tazminata hükmedilmesini gerektirmeyeceği-
Haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde, kamusal yarar içeren bir tartışmaya katkı sağlamış olduğu, SGK'nın üst düzey yönetimine yapılan atama yöntemi, dönemin koşulları ve Devletin tehlike olarak gördüğü bir yapıyla mücadelesine yer verilerek, gündemde olan konular hakkında kamuoyuna yönelik değerlendirmeler içerdiği dikkate alındığından,davaya konu haberin kamu yararı üstün tutulmak suretiyle kaleme alındığı-
İhtiyari dava arkadaşı olan davacılar yönünden temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirleneceği, temyize konu edilen miktarlar, asıl ve birleşen davada her bir davacı için temyiz kesinlik sınırının altında kaldığından, davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerektiği- Temyiz yoluna başvuranın temyiz talebi Yargıtay tarafından esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu ile başvuranın temyiz talebi de reddedileceğinden, asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verildiğine göre, katılma yolu ile kararı temyiz eden davalı vekilinin de temyiz dilekçesinin reddine karar verildiği-
Davalının Emniyet Müdürlüğü'nde verdiği ifade sırasında davacı hakkında “Cumhuriyet Savcısına yakışmayan” ve “Sokak Kabadayısı” şeklindeki  söz ve ifadelerin, AHİM içtihatları karşısında, ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel değer yargısı niteliğinde değerlendirilmesi gerektiği, bu ifadelerin, eleştiri sınırlarını aşmadığının ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediğinin kabul edilmesi gerekeceği-
İlçe Belediye Başkanı ile Başkan Yardımcısı olan davalıların kendisi hakkında "keyfi ve subjektif olarak olumsuz sicil raporları düzenlediğini, hakkında disiplin soruşturmaları açılarak usulsüz disiplin cezaları verildiğini, bu sicil raporlarının ve disiplin cezalarının idari yargı kararları ile iptal edildiğini" ileri süren davacının iddiaların davalı kamu görevlilerinin görevleri sırasında ve yetkilerini kullanırken işledikleri bir kusura dayandığı- Davalıların görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığından, eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde bulunmasına göre, davanın da idare aleyhine açılıp, husumetin idareye yöneltilmesi gerektiği-"Dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalıların salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşıldığı, davalılar tarafından doldurulan sicil raporlarının iptaline dair İdare Mahkemesi kararlarının gerekçesinde davalıların sübjektif kanaatlerle hareket ettiklerinin belirtildiği, bu durumda eldeki davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği" şeklindeki HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Üniversitede görev yapan davacı, davalı rektörün süreklilik gösteren yıldırma niteliğindeki eylemleri nedeniyle manevi zarar gördüğü gerekçesi ile manevi tazminat isteminde bulunduğu ve davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanıldığı ve hizmet kusuru niteliğinde bir eylemi bulunmadığı anlaşıldığından, husumetin kamu görevlisi olan davalıya yöneltildiği eldeki davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiği- İdari yargı kararının yerine getirilmemesi durumunda kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine adli yargıda manevi tazminat davası açılmasının mümkün bulunduğu-
İftira suçundan yargılanarak mahkum olan davalının şikayetinin haksız olduğu, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkin davada, hakimin manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını dikkate alması gerektiği- 
Davalının hakaret içerikli sözlerine maruz kalan davacı lehine  manevi tazminata hükmedilmesi yerine, "davacının kişilik haklarını zedeleyen olay sebebiyle davalının kınanmasına ve kararın ilanına" karar verilmiş ise de, verilen kınama ve ilan kararı olayın oluş şekli, kusur durumu, meydana gelen zarar, tarafların konumu da dikkate alındığında, davalının eylemi karşısında orantısız olduğu, davacının talebi ve somut olayın niteliği de gözetilerek davalı eylemiyle orantılı bir tazminata kararı verilmesi gerektiği-
Babalık davası ile birlikte bu davanın eki niteliğinde olan nafaka ve mali hakların talep edilmesi halinde, maktu olarak tek karar ve ilam harcı ile davacı lehine tek maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği- Davacı kadının babalık davasından kaynaklı manevi tazminat talebinin asliye hukuk mahkemesinin görevi dahilinde olduğu- Davanın, "asliye hukuk mahkemesi sıfatıyla görüldüğünün belirtilmemiş olması" esasa ilişkin verilen kararı etkiler mi?
Olayın oluş şekli, olay tarihi ve tarafların sosyal ve ekonomik durumu dikkate alındığında hükmedilen tazminat miktarı fazla olduğundan, haksız eylemden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin davada, davacı yararına daha az miktarda manevi tazminata takdir edilmesi gerektiği-