Davacı tarafından faiz başlangıcının savcılığa şikayet tarihinden itibaren talep edildiği halde; mahkemece bu husus dikkate alınmaksızın faiz başlangıç tarihinde hataya düşülerek, dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin yanlış olduğu- Manevi tazminatın miktarı belirlenirken, saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği ile tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alarak karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu yazılarda, davacının sahibi olduğu gazetede yayınlanan yazı ve karikatürlere aynı şekilde mukabele eder biçimde cevap verildiği, olaylara yaklaşım şekli ve yayın politikası, bazı olaylar ve kişilerle karşılaştırma yapılarak eleştirildiği ve bu durumun hukuka uygunluk sınırları içerisinde kaldığı-
Hırsızlık gibi yüz kızartıcı ve ciddi bir suçlama yoluna gidilmiş olması, herhangi bir delil veya emare ortaya konulamaması, davalılar tarafından verilen ifadelerde ısrarla davacının isminin verilmesi şikayetin haksız olduğunun kabulü ile davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu-
Davacının beyanlarında tehdit unsuru herhangi bir ifade bulunmadığı, davacının yürütmüş olduğu kamusal görev kapsamında korunması gerektiği, olay tarihi, olayın oluş şekli, davalı tarafından sarf edilen sözler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, eleştiri sınırlarının aşıldığı, kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği-
Davaya konu yazı; basın ve ifade özgürlüğü sınırlarında, sert siyasi eleştiriler ve değer yargıları içerdiği ancak ağır suçlamalar içeren ve eleştiri sınırlarını da aşan ve özle biçim arasındaki denge bozulmasına neden olan ifadelerinde kullanıldığı açık olup, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu-
Davacı hakkında dava konusu şikayetin davalı Ş.. G.. tarafından yapıldığı; diğer davalı S.. K.. ise sadece soruşturma dosyasında tanık olarak beyanının alındığı anlaşıldığından, davalının davacı hakkında şikayetinin bulunmadığı dikkate alınarak karara verilmesi gerektiği-
5187 Basın Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca davalı hakkında işin esası incelenerek sorumlu tutulması gerekirken, bu davalı yönünden davanın husumetten reddine karar verilemeyeceği-
Alacaklı (davalı) tarafından 30.01.2007 vade tarihli bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla 28.03.2007 tarihinde borçlu (davacı) aleyhine icra takibi başlatıldığı, adres araştırması nedeniyle aradan uzun bir süre geçtikten sonra 25.02.2011 tarihinde ödeme emri borçluya tebliğ edilip borçlu tarafından 15.04.2011 tarihli belgeyle borcun ödendiği, vadesinde ödenmeyen bir borç nedeniyle alacaklının başlattığı icra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğu söylenemeyeceği- Borcun ödenmesinden sonra alacaklının icra takip işlemlerine devam etmesi ve bundan sonra eldeki menfi tespit davasının açılmış olması nedeniyle "haksız ve kötü niyetlilik" olgusunun icra takibinden sonra gerçekleşmesi hâlinde de tazminata karar verilip verilemeyeceği hususunda, İİK'nın 72/5. maddesinin borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan "takibin" haksız ve kötü niyetli olmasını aradığı, burada "takibin" denilmekle takip tarihindeki haklılık durumunun esas alındığı, böyle olunca da davacı lehine İİK'nın 72/5. maddesindeki tazminat koşullarının oluşmadığı-
Davalının yazdığı köşe yazılarında kullandığı ifadelerde davacının isminin ve sıfatının belirtilmediği, makul okuyucu çoğunluğunun davalının köşe yazılarındaki sözlerinin muhatabının davacı olduğunu ve yazılarda davacının kastedildiğini anlayamayacağı görüldüğü yani "matufiyet" unsurunın gerçekleşmediği anlaşıldığından, davanın reddi gerektiği-
Manevi tazminat istemine ilişkin; olayın gelişim şekli ve davalının velayet konusundaki boşanma protokolüne uymama şeklinde gerçekleşen eylemi ile ilgili yasa maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, açıklanan yönler gözetilerek manevi tazminat isteminin tümden kabulü gerektiği-