Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “hamiline yazılı bir çekin bankaya ibrazından sonra ciro edilmeksizin başkasına elden devrinin olanaksız olup, ibrazdan sonra alacaklının çekte hak sahibi olabilmesi için TTK.’ nun 705. maddesi uyarınca adına alacağın temliki hükümlerini doğuran bir cironun bulunması gerektiği, somut olayda temlik eden son hamil tarafından temlik iradesini ortaya koyan bir ciro bulunmadığı, bu nadanla davalıya yapılmış uygun bir temlik bulunmadığından davalının, davacı aleyhine takip yapabilmesinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle “davanın kabulüne” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
“Davaya konu senedin posta havalesi yoluyla lehdar davalıya ödendiği halde, diğer takip alacaklısı davalıya ciro edilip, ‘davacılar aleyhine takibe konulduğu ve takip alacaklısı davalının, davacılardan alacaklı olmadığı’na dair mahkemedeki beyanı sebebiyle ve lehdar davalının bedelsiz kalan senedi yeniden tahsil etmesi nedeni ile Ceza Mahkemesinde yargılanıp mahkum olduğu” gerekçesiyle “davanın kabulü ile davacılar yararına %40 tazminata hükmedilmesine” dair kararda isabetsizlik bulunmadığı-
“Dava konusu senetteki imzanın başka yerden taşınması suretiyle bu senedin oluşturulmuş olduğu”nun söylenemeyeceğinin bilirkişi raporunda belirtilmesine ve mahkemece bu mütalâaya uyulmamasına rağmen, “senet altındaki imzanın başka yerden taşınarak fotokopi üzerine monte edilmek suretiyle sahte senet düzenlendiği” yönündeki iddianın araştırılması bakımından, Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak, davalılardan birinin “alacaklı olmadığına” dair ikrarının da tüm delillerle birlikte değerlendirilip, “imzaların istiklali” prensibi de gözetilip tartışılarak karar verilmesi gerekeceği-
Sahteliği iddia edilen belgenin aslının mahkemeye getirtilerek davalının bu yöndeki savunmaları yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasının gerekeceği-
Çek bir ödeme vasıtası olup, kural olarak mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Bu kuralın aksini iddia eden davacının HUMK.’ nun 290. maddesi uyarınca çeke karşı ileri sürdüğü iddialarını yazılı delille kanıtlaması gerekir. Başka bir anlatımla somut olayda ispat külfeti her iki davanın davacısına aittir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden ispat külfetinin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
“Senedin rakamla yazılan bedel kısmında tahrifat yapıldığı”na da Adli Tıp Kurumu raporuna göre tespit edildiğinden, rakamla belirtilen miktarda tahrifat bulunması halinde, yazı ile belirtilen miktara itibar edilemeyeceği, tahrifatla oluşturulduğu kabul edilen miktar yönünden davalının takibinde kötü niyetli olduğu gözetilerek, davalı hakkında “kötü niyet tazminatı”na da hükmedilmesi gerekeceği-
Uyuşmazlık konusu bono nedeniyle davalı Ö. Atak hakkında bedelsiz senedi kullanma ve dolandırıcılık suçundan dolayı dava açıldığı ve T.lu 2.Asliye Ceza Mahkemesi tarafından iddianamenin kabulüyle sanık hakkında kovuşturmaya başlanmasına karar verildiği, bu durumda hukuk mahkemesi tarafından ceza davasının sonucunun beklenerek tüm delillerin birlikte değerlendirilmek suretiyle karar verilmesinin gerekeceği –
İmzasının bulunmadığı genel kredi sözleşmesine istinaden yapılan takipte, borca ilişkin sözleşmenin tarafı olmayan davacının borçtan sorumlu olamayacağı-
Davacının dava konusu bonoda borçlu sıfatı bulunmadığı gibi davacı aleyhine girişilmiş bir icra takibi de olmadığından, somut olay bakımından aktif dava ehliyeti bulunup bulunulmadığı gözetilmeden işin esasına girilemeyeceği-
Son mirasçının devlet olması halinde, Medeni Kanunun 631.maddesi uyarınca, “Sulh Hukuk Mahkemesinin, kanunda belirtildiği şekilde terekenin resmi defterini düzenleyeceği ve devletin deftere yazılan borçlardan sadece miras yoluyla edindiği değerler ölçüsünde sorumlu olacağı” göz önünde bulundurulmadan hüküm kurulamayacağı-