HUHK’ nun 94/2. maddesi hükmüne göre yargılama gideri ve avukatlık ücreti ile sorumlu tutulmamanın iki koşuklu vardır. Bunlardan biri davanın açılmasına sebebiyet vermemiş olmak, diğeri de ilk oturumda davanın kabul edildiğinin bildirilmesidir. Bu iki koşulun bir arada gerçekleşmiş bulunması gerekir. Somut olayda davacı, kendisine usulen tebliğ edilen 1. haciz ihbarnamesine itiraz etmemiş ve davalı ilk celseden önce davayı kabul etmiştir. Bu durumda mahkemece davalının yargılama gideri ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulmaması gerekirken, yazılı gerekçe ile “davalının yargılama giderleriyle sorumlu tutulması” usul ve yasaya aykırı olduğundan, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Her ne kadar yanlar arasındaki sözleşmede vade farkına dair hüküm var ise de alacaklı davalı tarafın takiplerde “vade farkı” değil “faiz” talep ettiği görülmektedir. Takipler kambiyo senetlerine dayandığına göre; 3095 sayılı Yasa uyarınca avans faizi istenebilir. Buna rağmen mahkemece somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle, avans faizinden daha yüksek oranlarda faiz hesabı yaptırılarak hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Kooperatif ana sözleşmesine göre kooperatif adına düzenlenecek evrakların çift imzalı olması gerektiği, Kooperatifler Kanununun 3, 4, 60 ve 61. maddeleri ile TTK’nun 371. maddesi ve kooperatif ana sözleşmesinin 46. maddesine aykırı şekilde alınan yönetim kurulu kararı uyarınca “davacının tek başına bono düzenleyemeyeceği”, kooperatifin ancak çift imza ile sorumluluk altına sokulabileceği-
Mahkemece “davacı bankanın davaya konu icra takibinin tarafı değil, takip borçlusu olan dava dışı H.’ın paranın gönderilmesine ilişkin yazıya muhatap olan 3. kişi konumunda olduğu, icra müdürlüğünün yazısıyla davacının borçlu durumuna gelmeyeceği, 3. kişi olan bankanın İİK.’ nun 89/3. maddesi gereğince üçüncü haciz bildiriminden sonra borçlu olmadığının tespiti yönünde dava açabileceği, davacının icra dairesinin işlemine karşı şikâyet yoluna başvurabileceği” gerekçesiyle “davanın aktif husumet yokluğundan, davalının tazminat isteğinin ise işin esasına girilmediği ve yasal şartları oluşmadığından reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davacının icra takibine dayanak yapılan bonoları kefil sıfatı ile imzaladığı, davacının bonolar üzerindeki kefaletinin aval verilen olarak kabul edildiği, aval şerhinin BK.’na tabi bir mukavele, adi kefalet veya teminat hükmünde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, kefaletin yalnızca TTK bağlamında bir kefalet olup, bononun ödenmesi açısından hüküm ifade edeceği, bunun dışında asıl borç ilişkisine dayanılarak aval veren hakkında takibat yapılması olanağı bulunmadığı, bonoların zamanaşımına uğradığı, davalı tarafın temel ilişkinin ispatı açısından yemin deliline de dayanmadığı, bu durumda “temel ilişkinin ve davalının icra takibine kötü niyetle giriştiği hususunun ispatlanamadığı” gerekçesi ile bonolar sebebiyle “davacının borçlu olmadığının tespitine” karar verilmesi gerekeceği -