Davacının menfi tespit davasını birbiriyle çelişmemek üzere birden fazla nedene dayandırabileceği- Islahın, tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği- "Kesinleşen takibe konu bononun işe girişte verilen bono olduğu (bedelsiz olduğu)" iddiasına dayanan davacının ıslah dilekçesi ile "bononun aslını yeni gördüğünü, daha önce görülmüş olan bono suretleri üzerindeki imzanın müvekkilinin imzasına benzediğini, işe girilirken verilen bono olduğunu düşünerek imzaya itiraz etmediğini" ileri sürmek suretiyle menfi tespit istemine ilişkin davasını "imza inkârına" dayalı olarak ıslah etmesi karşısında, mahkeme "ıslah talebinin kötüniyetli olduğunu" kabul etmişse de, bu konuda davalının soyut beyanı dışında bir delil bulunmadığından ve icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında icra takibinin durdurulmasına karar verilmesi olanaklı olmadığından, ıslahın bu hâli ile yargılamayı uzatmaya yönelik olmadığının kabulü ile davacı tarafın ıslah dilekçesi üzerinde yeterince durulup bu yönde inceleme ve araştırma yapılması gerektiği-
Ödemelerin istirdata esas miktardan mahsup edilmediği ancak davalı tarafından 4.500,00 TL tutarında konut kredisi ödemesi yapıldığından bu miktarın mahsubu ile asıl dava yönünden 74.750,06 TL'nin istirdatı gerektiği; birleşen dava yönünden ise, dava dışı davalının annesi tarafından yapılan ödemelerin davalı adına yapıldığına dair herhangi bir delil sunulmadığı dolayısıyla bu ödemelerin davaya konu çeklerin teminat fonksiyonunu sona erdirmeyeceği gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile davacının davalı tarafa borçlu olmadığının tespitine karar verilmesinin yerinde olduğu-
Senede dayalı icra takibi nedeniyle menfi tespit istemli davada HMK 209. maddesi uyarınca tedbir kararı verilmesine ilişkin davada, davacının dava dışı asıl borçluya kefil olduğu, kefalet borcunun ödendiği, davalı bankanın senede dayalı takip yaptığını, okuma yazma bilmeyen davacıya kötüniyetli banka tarafından senedin imzalattırıldı, senetteki yazıların davacıya ait olmadığını, senedin sahte olduğunu iddia ederek borçlu olmadığının tespitini ve sahtelik iddiası nedeni ile senedin hiçbir işleme esas alınmamasını istemiş, davacının gerek dava dilekçesi gerek istinaf başvuru dilekçesine göre talebi 6100 sayılı HMK'nın 209. maddesi ile sınırlı olup, bu kapsamda yapılan değerlendirmede, yukarıda açıklandığı üzere, icra takip hukuku açısından Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre özel kanun niteliğinde olan 2004 sayılı İİK 72. maddesi uyarınca takipten sonra açılan menfi tespit davasında, takibin tedbir yolu ile dahi durdurulamayacağının açıkça hükme bağlandığı, 6100 sayılı HMK'nın 209. maddesinin icra takiplerinde uygulanması gerektiğine ilişkin olarak İcra ve İflas Kanununda bir hüküm bulunmadığı, takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesinin HMK'nın 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmayacağı hususları birlikte değerlendirildiğinde, ilk derece mahkemesince tedbir isteminin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davacının takibe konu senedin teminat senedi olarak zorla imzalattırıldığı iddiasıyla menfi tespit isteminin yanında kira alacağının tespiti ve tahsili talebinde bulunduğu, davacının tanık olarak dinletmek istediği kişinin mahkeme huzurunda dinlenmediği, ancak savcılık soruşturması aşamasında alınan beyanlarında davacının iddialarını doğrular mahiyette beyanda bulunmadığı, davacının dava konusu senet ile ilgili şikayetçi olduğu savcılık soruşturmalarında takipsizlik kararları verildiği, yine dava konusu senedin teminat senedi olmadığına ve davacının borcu olduğuna dair davalının teklif edilen yemini eda ettiği, bu sebeple davacı vekilinin istinaf taleplerinin yerinde olmadığı, ayrıca davacının davalının taşınmazında oturduğunu ve kira bedeli ödemediğini iddia ederek davacının kira alacağının tespiti ile varsa davacının borcundan mahsubunu talep ettiği, dava konusu senedin taşınmaz satışı nedeniyle zorla imzalatıldığının ispat edilemediği, davacının kira alacağını ayrı bir davada talep edebileceği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verildiği-
HMK'nun 209. maddesi, "imzası inkar edilen senet yönünden" düzenlenmiş olup, senetteki imza hususunda davacı yanın inkarı bulunmayıp, senedin içerik olarak sahteliği iddia olunmakla; HMK'nun 209. maddesi değil, İİK'nun 72/3. maddesi koşullarının aranacağı ve bu koşullara göre varsa ihtiyati tedbir verilebileceğinden bu nedenle davacı yanın istinaf başvurusunun yerinde görülmediği- Adli yardımdan yararlanabilme koşulları, yoksulluk ve haklılık olup; yoksulluk, tamamen fakr-u zaruret içinde bulunmak şeklinde anlaşılmamalı, kendisi ve ailesinin normal geçimini sağlayacak kadar mal ve haklara veya gelire sahip olan bir kişinin, açmak zorunda kaldığı bir dava veya kendisine karşı açılan bir dava sebebiyle yapmak zorunda kalacağı harcamaları, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin karşılama gücünden yoksun olan kişilerin de adli yardımdan yararlanmalarını icap edeceği- Haklılık koşulunun varlığı konusunda ise yaklaşık ispat ölçüsünde hâkimde bir kanaatin oluşması gerektiği- Talepte bulunan kişinin baştan açıkça haksız görülmüyor olması da, adli yardımın koşulu olan haklılığın ispatı için yeterli sayılabileceği- Geçici hukukî koruma taleplerinde de adli yardımdan yaralanılabileceği- Bazen dava açılmadan önce talep edilmesi gereken ihtiyatî haciz ve ihtiyatî tedbir gibi geçici hukukî korumalarda özellikle teminatların oldukça yüksek meblağlara ulaşabileceği göz önüne alındığında, bu teminatı ve diğer yargılama giderlerini ödemek zorunda kalacak olan kişilere, haklı oldukları yolunda hâkimde kanaat uyandırmaları hâlinde, adli yardım sayesinde, tüm giderlerden geçici olarak muafiyet tanınması, etkin bir hukukî korumanın gerçekleşmesine önemli ölçüde hizmet edeceği gerekçesiyle ve yine HMK'nun 85. maddesinde de benzer bir düzenleme bulunduğundan, adli yardım talebinin kabul edilmesi nedeni ile HMK'nun 335. maddesi uyarınca teminatın da adli yardım kapsamında olduğunun kabulünün gerektiği-
Uyuşmazlığa konu senette ciro yoluyla hamil sıfatını taşıyan ... yönünden davanın kabul edilebilmesi için kötü niyetli hamil olması, başka bir deyişle 'senedin bedelsiz olduğunu bile bile temlik aldığının ispatlanması' gerektiği- Dosyada toplanan deliller hamilin kötü niyetle temlik aldığını ispata elverişli bulunmadığından bu davalı yönünden 'davanın reddine' karar verilmesi gerekeceği-
İİK'nun 72/3 maddesinin 1. cümlesinin amir hükmü gereğince, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yoluyla takibin durdurulmasına karar verilemeyeceğinden ve davacıların talebi de, takibin tedbiren durdurulması yönünde olduğundan, ihtiyati tedbir talebinin reddine dair verilen ara kararın usul ve yasaya uygun olduğu-
Dosya kapsamına göre, senedin, sözleşmenin teminat altına alınması amacıyla verildiği, anılan senedin kambiyo vasfı olmadığı için, kambiyo senetlerine özgü takibe ilişkin haklardan faydalanamayacağı, davalının zararını ispat edemediği anlaşıldığından, bonodan dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceği- Bölge Adliye Mahkemesince, birleşen davaya ilişkin olarak verilen kararda menfi tespitine karar verilen tutarın 55.400,00 TL olduğu nazara alınarak anılan miktarın temyiz sınırının altında kaldığının anlaşıldığı- Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında Bölge Adliye Mahkemesince bir karar verilmesi gerekmekle birlikte, Yargıtay tarafından da bu yolda karar verilebileceği-
Teminat amaçlı verilen senetten kaynaklı başlatılan takip nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti isteği-
İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davalarında takibe dayanak senetteki itiraz hususu HMK. 209'da özel olarak düzenlendiğinden yazı veya imza inkarına dayalı menfi tespit davalarında takip dayanağı belgedeki imzaya ve yazıya itiraz bulunduğu takdirde, bu konuda özel hüküm olan HMK. 209'un uygulanması gerektiği- Menfi tespit davasında, Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma dosyasında alınan Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü raporu dikkate alınarak, icra takibinin "teminatsız" olarak durdurulmasına karar verilmesinin isabetli olduğu-
