Alacaklı banka tarafından kredi borcunun ödenmememesi üzerine ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlatıldığı ve dava açılmadan ihtiyati tedbir talep edildiği, dava açılmadan İİK'nun 72. maddesi uyarınca takibin durması ya da icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmesinin tedbiren durdurulmasına yönelik tedbir kararı verilemeyeceği gibi, İİK'nun 72/3. maddesi uyarınca icra takibinden sonra takibin durdurulması niteliğinde satışın durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğinden mahkemece ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmediği-
Tedbire konu bononun verilecek danışmanlık hizmeti kapsamında teminat amaçlı verildiği, ancak söz konusu hizmetin verilmediği iddiası ile ihtiyati tedbir kararı verilmesi talep edilmiş ise de; dosyaya ispata elverişli delil sunulmadığından HMK'nun 389. maddesi uyarınca, yaklaşık ispat koşulu gereçekleşmediği görülmekle, mahkemece verilen ihtiyati tedbir talebinin reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmediği-
Dava dışında olan kredi borçlusunun, borcundan dolayı davalı banka lehine tesis edilen ipotek sonrasında taşınmazı ipotekli olarak satın alan davacı tarafından açılan menfi tespit davasında, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibinde ipotekli taşınmazın alacağa mahsuben alacaklıya satılması, ihalenin kesinleşmesi üzerine alacaklı adına tescil edilmesi nedeniyle, istirdat davası olarak devam edilip edilmeyeceği-
Davacı mirasçıların "bedelsizlik" ve "muvazaa" iddiasıyla açtığı bonodan dolayı menfi tespit ve istirdat istemine ilişkin davada, HMK. 201 uyarınca, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def'i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemleri, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile, ancak senetle ispat edilebileceği- Senede karşı "senetle ispat" kuralının senedin tarafları için geçerli olduğu- Mirasçıların "külli halef" sıfatıyla senede karşı dava açmaları hâlinde, iddialarını ancak "yazılı delille" ispat edebileceği- Mirasçıların küllî halef sıfatıyla değil de, (eldeki davada olduğu) sadece kendi miras haklarına dayanarak dava açmaları durumunda ise, senede karşı olan iddialarını senet (kesin delil) ile ispat etmek zorunda olmadığı, muvazaa iddialarını HMK. 203/d gereğince tanıkla ispat edebileceği- "Eldeki davada muvazaa iddiasının hukukî temelinin bulunmadığı ve davanın bedelsizlik iddiasına dayalı olduğu, davacı mirasçıların kendi haklarına dayanarak böyle bir davayı açamayacakları, dolayısıyla tanık dinlenilerek hüküm kurulmasının mümkün olmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Hayat sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemi-
Menfi tesbit davası açan davalılar, yönünden, bozulan ancak henüz kesinleşmemiş olan bu davanın tasarrufun iptali davasında bekletici mesele yapılması gerektiği- Hakkındaki takip kesinleşen ve menfi tesbit davası açmayan borçlu yönünden ön sorun bulunmadığı- Davalı borçlu hakim ortağı olduğu bankayı zarara uğrattığı gerekçesi ile banka BDDK'ya devredilmiş ve davalı borçlunun mallarına TMSF tarafından el konulmuş ve davalı üçüncü kişi TMSF ile anlaşarak borçluya ait değişik medya kuruluşlarını işletmek üzere lisans hakkını almış ,daha sonra gelişen olaylar nedeni ile borçlu TMSF'ye şikayet dilekçisi vererek, TMSF'nin bilgisi dışında davalı üçüncü kişiyle anlaşmalar yapıldığını belirterek, bu sözleşmeleri TMSF'ye sunmuş olup davalı borçluya ait mal varlıklarının davalı üçüncü kişiye ait şirketlere aktarılarak bir birlik oluşturduğu, tarafların eşit yönetim ve eşit hisse devrinden söz edilen sözlemeler yaptığı anlaşıldığından, taraflar arasında bir tasarruf işleminin olmadığından söz edilmesinin mümkün olmadığı- Borçlu ve grubuna ait borçlardan dolayı satış sonucu yapılan sıra cetveline göre artan bir paranın kalmadığı anlaşıldığından, tasarrufun iptali istemi ile açılan davanın konusu kalmadığından, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek, davanın konusuz kalması halinde hakim davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderini takdir ve hükmetmeyeceğinden, davalı borçlu ile ilgili davanın ön koşulları mevcut olup davalı üçüncü kişi ile yapılan işlemlerin mal kaçırma amacı ile yapıldığından ve bu hali ile davacının haklı olduğu anlaşıldığından yargılama giderinin buna göre belirlenmesi gerektiği- Davacı alacaklı iki ayrı takip dosyasından, borçlular aleyhine takip yapığından ve görünürde tasarrufun sadece gerçek kişi borçlu tarafından yapıldığı düşünülse de, dosya içerisinde mevcut belgeler ve TMSF tarafından alınan karar ve protokollerden borçlu şirketin hakim ortağı gerçek kişi borçlu olup, yapılan devir işlemlerinin bu iki şirketin isminin geçtiği ve davalı üçüncü kişinin sözleşmede imzası bulunan ve kendi grubu adına, karar verip imza atan kişi olması nedeni ile davacı alacaklının davalılara husumet yöneltmesinde bir sorun olmadığı-
Davacı tarafça dava dilekçesinde sadece icra takibinin tedbiren durdurulması talep edilmiş olup, mahkemece İİK'nın 72/3. maddesi gereğince; icra takibinden sonra açılan eldeki menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemeyeceği gerekçesiyle talebin reddine karar verilmesi isabetli olmuş ise de; davacı vekilinin istinaf dilekçesinde İİK'nın 72/3. maddesi gereğince icra dosyasına yatırılan paranın teminat mukabilinde alacaklıya ödenmemesi yönünde tedbir talep edildiği de gözetilerek, "çoğun içinde az da vardır" kuralı gereği bu talep hakkında da inceleme ve değerlendirme yapılıp, sonucuna uygun karar verilmek üzere yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği-
Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, İİK'nun 72. maddesi kapsamında bir dava olup, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibinin durdurulabileceği- Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davasının, Cumhuriyet Savcılığı'na aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan davada kendiliğinden icra takibini durdurmayıp, bekletici mesele yapılamayacağı- HMK'nun 209.maddesi uyarınca icra takbinden sonra açılan menfi tespit davası bakımından takibin durdurulması mümkün olmadığı gibi somut uyuşmazlık bakımından tedbir hükümlerinin İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlendiği, HMK'nun 389 ve devamı maddelerinde düzenlenen ihtiyati tedbir şartlarının ise bulunmadığı anlaşıldığından ilk derece mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu-
Davanın İİK'nun 89/3. maddesi kapsamında açılan menfi tespit davası olduğu değerlendirilerek yasada öngörülen 15 günlük süre geçtikten sonra dava açıldığı tespit edilmek suretiyle davanın süreden reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince ise; davanın süresinde açılmadığı gerekçesiyle menfi tespit davasının İİK'nun 89/3. maddesi kapsamında olmayıp İİK'nun 72. maddesi kapsamında olduğu değerlendirilerek sonuca gidildiği, oysa İİK'nun 89/3. maddesine göre açılan menfi tespit davasında; davanın red veya kabulü yönünde kanunda bir ayrım olmadığı, aksine her halükarda, cebri icra işlemlerinin kararın kesinleşmesine kadar duracağının belirtildiği, genel mahkemede menfi tespit davasında tedbir kararı verilmesi için teminat alınmasının da sonuca etkili olmadığı-
Davacıların her hangi bir sebeple menfi tespit davası açabilecekleri, zamanaşımı def’inin ise takip veya dava sırasında ileri sürülmesi gerektiği, süresinde ileri sürülmeyen hakkın yitirileceği, davacıların genel haciz yoluyla takibe itiraz süresini kaçırarak ayrı bir dava yoluyla (menfi tespit davası) yoluyla zamanaşımı def’ini ileri süremeyeceği-