Davacının takibe dayanak teşkil eden çek altındaki ciro imzasının kendisine ait olmadığını iddia ettiği, bu durumda keşide tarihinden önceki yakın tarihli davacının ıslak imzalarını içeren belge asıllarının getirtilip huzurda alınan imzalarla birlikte bilirkişi incelemesine gönderilmesi gerektiği, mahkemece bu yönler gözetilmeksizin yetersiz imza örnekleriyle düzenlenen Cumhuriyet Savcılığı tarafından alınmış rapora göre eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirdiği-
Davalının icra takibinde kötüniyetli olduğu kabul edilemeyeceğinden davacı yararına tazminata hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Mahkeme duruşma açmak suretiyle tarafları dinleyerek hükmün tavzih yoluyla düzeltilmesine karar vermiş ise de tavzih yoluyla ancak hükmün infazında tereddüt oluşturacak hataların giderilmesinin söz konusu olabileceği, önceki hükmü değiştirecek şekilde tarafların sorumluluklarını artıran ya da eksilten yeni hüküm kurulamayacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde tavzihle sonucun değiştirilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu-
Faktoring şirketlerinin, temlik aldıkları alacağın teminatını teşkil etmek üzere teminat senedi alabilecekleri gibi, şahsi teminat kapsamında kefalet de alabilecekleri, bunları engelleyecek yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda davacının icra kefaletinin geçersizliğini usulüne uygun deliller ile kanıtlaması gerekeceği-
Genel Kredi Sözleşmesi nedeniyle menfi tespit istemine ilişkin davada, davacıların sözleşme nedeniyle bankaya borçlu olmadıklarını iddia ettikleri, kefaletin geçerli olduğunun mahkemece kabul edildiği, dava tarihi itibariyle davacıların bankaya sözleşmeden kaynaklanan borçlarının bulunup bulunmadığının uzman bilirkişi tarafından yerinde inceleme yaptırılarak yasadaki kefalet hükümleri de gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Taraflar arasında başkaca bir akdi ilişki yoksa, vadeden sonra yapılan ödemelerin, mevcut bir borcun ifası amacıyla yapıldığının kabulü gerekeceği-
Yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı kısa kararda "16.500,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi" denildiği halde, gerekçeli kararda "16.500,00 TL nin borcun ödenme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi" denildiği, böylece tefhim edilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratıldığı, bu hal, HMK'nun 298/2. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, hükmün bu nedenle bozulması gerektiği-
Davalı icra takibinde her ne kadar haksız çıkmış ise de somut olayın özelliği dikkate alındığında kötü niyetli olduğu kabul edilemeyeceği, mahkemece bu yön gözetilmeden davalının kötü niyetli tazminatla sorumlu tutulmasının isabetsiz olduğu, diğer yandan davacılar her ne kadar ihtiyari dava arkadaşı iseler de, tek harç yatırarak menfi tespit davası açtıkları, bu durum, açılıp birleştirilmiş bir menfi tespit davası gibi kabul edilip yazılı şekilde vekalet ücretine hükmedilmesinin doğru görülmediği-
Hükmün temyizinin hükmün icrasını durdurmayacağı- İlamın yargılama giderine (vekalet ücretine) ilişkin bölümünün, davanın kabulü ya da reddine ilişkin bölümüyle bir bütün olduğu; bu kalemlerin kesinleşmesi ve infazının ancak bir bütün olarak ilamın kesinleşmiş olmasına bağlı olduğu, dolayısıyla, ilamın esasına ilişkin hüküm kısmı kesinleşmeden yargı gideri ve vekalet ücretine ilişkin kısmın da icra takibine konu edilemeyeceği-
Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin mahkemece reddedildiği ve yargılaması sırasında icra dosyasına ödeme yapıldığı, bu durumda kabul edilen kısım ile ilgili davanın istirdat davasına dönüştüğü, mahkemece icra dosyasına davacının borçlu olmadığına karar verilen senetle ilgili yapılan tüm ödemeler belirlenip, istirdadına karar verilmesi gerekeceği-