Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi gereğince davacının davasını isbatla yükümlü olduğu, davalı bankanın ipotek tesisi sırasında taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmadığını, bankanın bunu bilebilecek durumda olmayıp iyi niyetli olduğunu savunduğu, mahkemece davacıya verilen süreye rağmen davalı bankanın kötüniyetli olduğunu ispat yönünde delil sunmadığı, kaldı ki davalı bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi talebini davacı ile davalı eşin taşınmazı terk edip gittiği dönemde istediği, açıklanan nedenlerle ipoteğin kaldırılması talebinin reddinin gerekeceği-
Temel ilişkiye yönelik iddiasını diğer delillerle kanıtlayamayan davacının, dava dilekçesinde “vs.delil” ibaresine yer vermek suretiyle yemin deliline de dayandığına göre, mahkemece yemin hakkı hatırlatılarak, sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Mehir kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya eko­nomik değeri olan bir şeyi armağan etmesi olup Medeni Kanun, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaad edip bir süre ertelemesini yasaklamadığından eski hükümlere göre kurulmuş mehirin, Medeni Kanun tarafından yasaklanmış bir hukuki ilişki olarak kabul edilemeyeceği-
Davacının davasını ispat etmekle yükümlü olduğu, davacının verilen süre içerisinde konutun aile konutu olduğunu ve ipotek alacaklısı şirketin kötü niyetli olduğunu kanıtlayamadığı, mahkemece kanıtlanmayan ipoteğin kaldırılması isteminin reddine karar verilmesinin gerekeceği-
İmzaya itirazda, “senetteki imzanın borçluya ait olduğunu” ispat külfeti senet elinde olup, takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya ait olup, alacaklı yerine borçludan bilirkişi ücretini yatırmasını isteyip, “bilirkişi ücretini yatırmadığından bahisle” “itirazının reddi”nin usulsüz olacağı-
Senette yer alan imzanın borçluya ait olduğunun ispat külfetinin, senedi elinde bulunduran ve takip konusu yapan, bir başka anlatımla, “imzanın borçluya ait olduğunu” iddia eden alacaklıya ait olduğu-
Ziynet eşyalarının kadın üzerinde taşınması doğal ise de şiddete maruz kalarak evden ayrılan kadının ziynet eşyalarını üzerinde götürmesinin olağan kabul edilemeyeceği, Öte yandan beraberinde götürebileceği hacim ve nitelikte olmayan eşyaların da koca evinde kaldığının kabulü gerekeceği-
Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkesin iddiasını ispatla yükümlü olduğu- Kadın, dava konusu ziynet eşyasının, götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını,daha öncede götürme fırsatı elde edemediğini ispat edemediği halde hataya düşülerek; ziynet eşyası alacağı isteminin reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu- 
Davacının, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını, ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altında olduğu-
Olayın çözümünde esas olan yanların iradesi olduğu, inançlı işlemlerde inanan belirli bir amaç için taşınmazı satış biçiminde temlik etmekte, fakat taraflar amaç gerçekleştiğinde, taşınmazın iade edilmesinde sözleştikleri, yanlar satış (temlik) işleminin yapıldığı sırada koşulların oluşması durumunda taşınmazın, iade edileceğini kararlaştırdıkları, olaya bu açıdan bakıldığında, iradelerin yazılı biçime bağlanması zamanının diğer bir deyişle resmi sözleşmenin yapılmasından önce veya sonra olmasının sonuca bir etkisi olmadığı, zira, temliki işlemin yapıldığı tarihte var olan irade akitten önce; akit tarihinde ya da akit tarihinden sonra yazılı belge ile teyit edilmiş olduğu- Taraflar arasında düzenlenmiş belgenin inanç sözleşmesi olduğu, tarihinin tapu devrinden sonraya ilişkin bulunmasının sonuca etkili olmadığı, dolayısı ile ispat vasıtası olarak ileri sürülmesinde bir engel bulunmadığı-