Somut olayda haczedilmezlik şikayetine konu edilen borçlu belediyeye ait aracın belediye başkanının makam aracı olduğu anlaşıldığı- Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında belediyenin kamu hizmetini yürütebilmesi için belediye başkanının makam aracının bulunmasının gerekip gerekmediği ve makam aracı olarak tahsis edilen bir aracın fiilen kamu hizmetinde kullanılıp kullanılmadığı olgusu üzerinde durulması gerekeceği- 237 Sayılı Taşıt Kanunu’nun 4. maddesinde kimlere makam aracı verileceği düzenlenmiş olup, belediye başkanı anılan yasa uyarınca kendisine makam aracı tahsis edileceklerden olmadığı- Öte yandan aracın, makam aracı olarak kullanılması, onun fiilen kamu hizmetinde kullanıldığı anlamına gelmeyeceği gibi, kamu hizmetinin yürütülebilmesi için belediye başkanının makam aracının bulunması da gerekmeyeceği- Zira belediyelerin görevleri 5393 Sayılı Yasa'nın 14. maddesinde açıklanmış olup, bu görevlerin yerine getirilebilmesi için belediye başkanının makam aracının bulunmasının zorunlu olmadığı-
Meskeniyet şikayeti, şahsi hak niteliğinde olup, iddiada bulunan kişinin ihtiyacı ve haczedilen meskenin bu şahsın haline münasip olup olmadığı araştırılarak sonuçlandırılması gerekeceği; bu nedenle, haczedilmezlik şikayetinin incelenmesi sırasında şikayetçi borçlunun ölümü halinde mirasçılarının yargılamayı sürdürmelerinin mümkün olmadığıü- Öte yandan, borçlunun ölümü ile İİK'nın 53. maddesi uyarınca; alacaklı tarafından takibin mirasçılara yöneltilmesi ve bu konuda muhtıra tebliğinden sonra, mirasçılar haczin kendilerine tebliğ tarihinden ya da öğrenmeleri halinde bu tarihten itibaren İİK'nun 16/1. maddesinde ön görülen yasal yedi günlük sürede İİK'nın 82/12. maddesi uyarınca kendileri adına haczedilmezlik şikayetinde bulunabilecekleri-
Alacaklı vekili tarafından şikayete konu taşınmaz üzerine haciz konulması için talepte bulunulduğu, aynı gün İcra Müdürlüğünce taşınmaz üzerine haciz şerhi işlenmesi için Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne müzekkere yazıldığı anlaşılmakla Bölge Adliye Mahkemesince, müdürlükçe kabul edilen bir haciz talebi bulunduğunun kabulü ile işin esası hakkında hüküm tesisi gerektiği-
Somut olayda, şikayete konu taşınmaz üzerinde 29.04.2005 tarihli Türkiye Ziraat Bankası A.Ş. lehine tesis edilmiş ipoteğin mevcut olduğu, ancak meskeniyet şikayetinden önce, Aile Mahkemesi'nin kararı ile 21.01.2010 tarihinde ipoteğin kaldırılmasına karar verildiği- Söz konusu ipotek, taşınmazın aile konutu olduğunun tespiti ve eşin rızası alınmaması nedeniyle ipoteğin geçersiz olduğu gerekçesi ile anılan mahkemece kaldırıldığından meskeniyet iddiası nedeniyle haczedilmezlik şikayetinde bulunmaya engel teşkil etmeyeceği-
İİK'nın 82. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığının şart olduğu; bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK'nın 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekeceği- Şikayet tarihinden önce yukarıda belirtilen maddeler uyarınca haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusu olmayacağından, başvurunun fuzuli yapıldığı kabul edilmesi gerekeceği- Bununla birlikte, şikayet tarihi itibariyle satış isteme sürelerinin henüz dolmadığı hallerde ise şikayetin incelenmesi sırasında haczin ayakta olup olmadığının mahkemece değerlendirilmesi ve haczin düştüğünün tespiti halinde, şikayetin konusuz kaldığının kabulü gerekeceğinden, şikayetin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekeceği- Öte yandan, taşınmazın usulüne uygun olarak haczedildiğinin kabulü için İcra Müdürlüğünce haciz kararı verilmesi yeterli olup, haczin geçerliliği ve tamamlanmış sayılması için ayrıca tapu siciline şerh verilmesi zorunlu olmadığı- Konuya ilişkin tasarruf yetkisi kısıtlamalarının tapu kütüğüne şerh verilebileceğini hükme bağlayan TMK’nın 1010. maddesi emredici nitelikte olmayıp, aynı maddenin son fıkrası uyarınca haciz şerhi verilmekle, taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebileceği- Tapuya işlenmesi, haczin kurucu unsuru olmayıp bildirici nitelik taşıdığı- Ne var ki üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için haczin tapu siciline işlenmesi gerektiği-
İstinafa gelen her iki taraf olup Bölge Adliye Mahkemesince bu husus görülmesine ve gerekçede değinilmesine rağmen alacaklının istinaf başvurusu hakkında değerlendirme yapılmadığı ve hüküm kurulmadığı, yalnızca borçlu davacının istinaf başvurusu hakkında değerlendirme yapılarak istinaf başvurusunun esastan reddine şeklinde hüküm kurulduğunun görüldüğü, o halde, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklının ileri sürdüğü itiraz ve şikayet nedenleri incelenerek her bir tarafın istinaf sebebi hakkında talepler karşılanmak suretiyle oluşacak sonuca göre ve hüküm fıkrasında da açıkça belirtilecek şekilde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olduğu-
İİK'nın 82/1-12. maddesine dayalı meskeniyet nedeniyle haczedilmezlik şikayetinde, ispat külfeti borçluya ait olup, ispat ise mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi ile mümkün olabileceği- 6100 Sayılı HMK'nin 114. maddesinin "g" bendinde, davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması dava şartları arasında sayılmış, aynı Kanun'un 115. maddesinin 1. fıkrasında, bu koşulun mevcut olup olmadığını, mahkemenin kendiliğinden araştıracağı, ikinci fıkrasında ise, bu şartın noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verileceği-
Meskeniyet iddiası bir haczedilmezlik şikayeti olup; mahcuzun değerini ve borçlunun haline münasip alabileceği meskenin değerinin haciz tarihi itibariyle yapılmasının zorunluluk olduğu-
Borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığının şart olduğu; bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK'nın 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekecdeği- Şikayet tarihinden önce yukarıda belirtilen maddeler uyarınca haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusu olmayacağından, başvurunun fuzuli yapıldığının kabul edilmesi gerekeceği- Bununla birlikte, şikayet tarihi itibariyle satış isteme sürelerinin henüz dolmadığı hallerde ise şikayetin incelenmesi sırasında haczin ayakta olup olmadığının mahkemece değerlendirilmesi ve haczin düştüğünün tespiti halinde, şikayetin konusuz kaldığının kabulü gerekeceğinden, şikayetin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekeceği- Taşınmazın usulüne uygun olarak haczedildiğinin kabulü için icra müdürlüğünce haciz kararı verilmesi yeterli olup, haczin geçerliliği ve tamamlanmış sayılması için ayrıca tapu siciline şerh verilmesinin zorunlu olmadığı; İİK’nın 106 ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığı belirlenirken sürenin başlama tarihi olarak icra müdürlüğünce haciz kararının verilme tarihi esas alınması gerekeceği-
Karar tarihi olan 12.09.2024 tarihi itibariyle alacaklı tarafından usulüne uygun yapılmış bir satış talebi bulunmadığı ve bu suretle İİK'nın 110/1. maddesi gereğince taşınmaz üzerindeki şikayete konu haczin, karar tarihinden önce düştüğünün tespit edildiği-