Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin yer alması gerektiği-
Mahkemece takibe konu edilen kıdem tazminatı ve fazla mesai alacaklarının faiz hesaplamalarına ilişkin olarak iki ayrı bilirkişi raporu alınmakla; gerekçede 27/11/2015 tarihli bilirkişi raporundaki hesaplamaların esas alındığı belirtilmiş ise de hüküm kısmında 22/2/2016 tarihli bilirkişi raporundaki hesaplamalara göre ortaya çıkan rakamlar esas alınmak suretiyle hüküm kurulduğu görüldüğünden, HMK'nun 297 ve 298. maddelerine uygun olarak açık, net, anlaşılır ve infazda tereddüt oluşturmayacak nitelikte bir hükmün varlığından söz edilemeyeceği-
İstinaf Dairesince; Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 337. maddesinin 2. fıkrasında ifade edilen yasal prosedür uygulanarak,adli yardım talebinin reddi kararının adli yardım talep eden tarafa tebliğ edilmesi, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye itirazda bulunulursa dosyanın incelenmek üzere numara olarak kendisini izleyen daireye gönderilmesi, adli yardım talebinin reddi kararına karşı süresinde itiraz edilmez ise istinaf harcının yatırılması için istinaf talebinde bulunan tarafa muhtıra çıkartılması gerekirken bu hususlar göz önüne alınmadan adli yardım talebinin reddi kararının şikayetçi borçluya tebliğinden itibaren yasal itiraz süresi beklenmeden aynı kararda istinaf isteminin süre yönünden reddine karar verilmiş olmasının usul ve kanuna aykırı olduğu-
Sıra cetveline karşı şikayette bulunulması halinde, İİK:'nun 18. maddesindeki takdir hakkının duruşma yapılarak kullanılmasının kanunun amacına uygun düşeceği, mahkemenin takdirine göre duruşma açılmasının gerekli görüldüğü hallerde ilgililerin duruşmaya çağrılmasının yasal bir gereklilik olduğu, şikayet sonunda hakları haleldar olabilecek alacaklıların savunma haklarını kullanabilmeleri ve adalet dengesinin sağlanabilmesi bakımından takdir hakkının, duruşma açılması yönünde kullanılması gerekeceği-
İstinafa başvuru süresinin gerekçeli kararın tebliğinden itibaren işlemeye başlayacağı-
Mahkemece, taraflar gelmeseler bile inceleme yapılarak şikayetin sonuçlandırılması gerekirken, olayda uygulama yeri olmayan HMK’nun 150/6. maddesine göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Şikayetçinin icra mahkemesine başvurusu İİK.'nun 16. maddesi kapsamında şikayet niteliğinde olup, şikayetçinin geçerli bir mazeret bildirmemiş ve duruşmaya gelmemiş olmasının, HMK'nun 150/1. maddesine göre dosyanın işlemden kaldırılmasını ve sonuçta 150/4. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini gerektirmeyeceği, o halde mahkemece, başvurunun şikayet niteliğinde olduğu gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekeceği-
Mahkemece, taraflar gelmeseler bile inceleme yapılarak şikayetin sonuçlandırılması gerekirken, olayda uygulama yeri olmayan HMK’nın 150/6. maddesine göre davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Borçlu vekilinin yargılama sırasında duruşmalara katılmadığı, cevap dilekçesi sunmadığı ve dosyada hiçbir emek ve mesaisinin bulunmadığı anlaşıldığından, mahkemece lehine vekalet ücreti takdirinin isabetsiz olduğu-
"Takibe konu bononun taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin teminatı olarak sözleşme ile birlikte verilen teminat bonosu olduğu" şeklindeki iddianın borca itiraz niteliğinde olduğu- İcra müdürünin takip talebi üzerine senetten anlaşılmayan bir hususu inceleyemeyeceği ve borçlular icra mahkemesine başvurusunda icra müdürünün takip hukuku kurallarına aykırı davrandığını ileri sürmediğinden, borçluların icra mahkemesine başvurusunun şikâyet mahiyetinde olmadığı- Borçlular talebini şikâyet olarak nitelendirip İİK'nın 170/a. maddesinin 2. fıkrasının uygulanmasını talep etmiş ise de, hukuki nitelendirme hâkime ait olup senedin sözleşmenin teminatı olarak verildiğine ilişkin borca itirazın duruşmalı olarak incelenmesi gerektiği- "Borçluların iddiasının kişisel def'i niteliğinde olduğu ve bu hususun alacaklı bankaya karşı ileri sürülemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-