Bozma ilamı doğrultusunda, alacaklının ölüm tarihi, dosyadaki belgelerden tespit edilmiş ise de, ayrıntılı nüfus aile kayıt tablosu ve veraset belgesinin bulunmadığı, bu durumda, takip başlatan alacaklının ölümü nedeni ile hak ve fiil ehliyeti sona erdiğinden takip yapaan alacaklının takip ve dava ehliyetinin ve buna bağlı olarak da vekilin vekalet görevinin son bulduğu, vekilin, icra dosyası kapsamında, alacaklı mirasçılarının vekaletnamesini ibrazla takibe mirasçılar adına devam etmek istediğine dair bir beyanına da rastlanmadığı, aynı vekilin takibe alacaklı mirasçıları adına devam edebilmesi ve icra işlemi yapabilmesi için mirasçıların vekaletnamesini sunması gerektiği yönünde bozma kararı verildiği, mahkemece, bozma ilâmına uyma kararı verilerek duruşma açıldığı ve şikayete konu hacizlerin kaldırıldığı, dolayısıyla davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği görülmüşse de, mahkemece, alacaklı vekiline, alacaklının mirasçılarını gösteren veraset belgesi ile takibe mirasçılar adına devam için mirasçıların vekaletnamelerini sunması ve icra dosyasında gereken işlemleri yapmak üzere süre verilmesi, ayrıca kefalet tarihi itibarı ile TBK'nun 584. maddesinin henüz yürürlükte olmaması nedeniyle 2006 yılı itibarı ile geçerli bir kefalet bulunduğunun da değerlendirilmesi ile oluşacak duruma göre sonuca gidilmesi gerektiği-
İcra emrinin tebliği üzerine İİK'nun 16. maddesine göre şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurulması halinde, mahkemece, TBK'nun 581. ve devamı maddeleri kapsamında icra kefalet işleminin İİK'nun 38. maddesi uyarınca ilamlı icra takibine konu edilip edilmeyeceği değerlendirilerek, ilamlı takibe konu edilemeyeceğinin belirlenmesi halinde, kefaletin geçersizliğine değil, bu kefalete dayalı olarak gönderilen icra emrinin ve varsa icra kefili sıfatı ile yapılan işlemlerin iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Asıl borçlu hakkında takip iptal edilmediği sürece kefaletin geçerliliği devam edeceği- İcra kefili olan şikayetçiye, asıl borçlu yönünden takip kesinleşmeden icra emri gönderilmesi usulsüz olup mahkemece icra emrinin iptaline karar verilmesi gerektiği-
E. hükmü içermeyen "tespite” ilişkin ilamların icra takibine konu edilemeyeceği, ancak, kesinleşmeleri halinde bu ilamlardaki vekalet ücreti ve yargılama giderine dayalı likit miktarların icra yolu ile infazının mümkün olduğu- Takibe dayanak yapılan işe iade ilamında, likit bir miktarın ödenmesi yönünde eda hükmü oluşturulmamış olup bu ilamın kesinleşmesi halinde yargılama giderleri ve vekalet ücreti kalemlerin istenebilmesi dışında icra yolu ile infazının da mümkün olmadığı-
Somut olayda, şikayetçi ...’ın, 12.09.2005 tarihli haciz sırasında dosya borcuna kefil olduğu ve icra kefilliğine ilişkin olarak Örnek 4-5 icra emrini ise 13.09.2005 tarihinde tebliğ aldığı, bu tarihten sonra ise alacaklı vekilinin 05.01.2006 tarihinde borçlu ... ve icra kefil ...’ın maaş ve ikramiyelerinin haczini talep ettiği, ancak alacaklının 13.01.2016 tarihinde dosyanın yenilenmesi talebi icra takip işlemi olmadığından zamanaşımını kesmeyeceği, bu kabule göre, 05.01.2006 tarihinden sonra icra dosyasında başkaca zamanaşımını kesen icra takip işlemi yapılmadığı, dolayısıyla adı geçen icra kefili hakkında, İİK'nun 39. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği ve anılan takipte zamanaşımının gerçekleştiğinin anlaşıldığı, mahkemece, davanın kabulü ile İİK'nun 33/2. uyarınca icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu-
Kesinleşen Tüketici Hakem Heyeti kararının İİK 38. maddesinde belirtilen ilam niteliğini haiz belge niteliğinde olduğu, bu belgeye istinaden icraen infaz edilen alacak nedeniyle istirdat davası açılamayacağı-
Yargılama aşamasında icra dosyasına ödeme yapılarak dosyanın infaz edilmesi halinde, yasa gereği,  menfi tespit davasının istirdada dönüşeceği-  Asıl davada davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilerek ödenen bedelin istirdaden davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesiyle birlikte, diğer itirazın iptali davasının konusunun kalmadığı- İcra kefilinin de, icra kefili olarak yaptığı ödemeyi İİK. mad. 361 uyarınca geri alabileceği- Talep olmadıkça, HMK.'nın 26. maddesine aykırı olarak, faiz yürütülemeyeceği-
Türk Borçlar Kanunu'nun 583. maddesi hükmünün icra kefaletleri için de geçerlik şartı olduğu- Haciz tutanağında sanığın sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini kendi el yazısı ile belirtmemiş olması karşısında geçerli olmayan icra kefaleti nedeniyle borçlu sıfatını kazanamayacağı ve hakkında İİK’nın 331/1. maddesinin uygulanma imkanı bulunmadığı-
Şikayete konu icra kefaletinin verildiği haciz tutanağının incelenmesinde sorumlu olunan azami miktar ile kefalet tarihinin ve icra kefili sıfatıyla yükümlülük altına girildiğinin belirtilmediği, icra kefaleti taahhüdünü içeren bölümün, kefilin kendi el yazısı ile yazılmadığı ve kefilin eşinin yazılı rızasını içermediği görülmekte olup, bu haliyle, kefalet tutanağının, kefaletin şeklini düzenleyen Türk Borçlar Kanunu'nun 583. ve 584. maddelerinde belirtilen şartlarda düzenlenmediği anlaşıldığından, mahkemece şikayetin kabulüne karar verilmesi gerekeceği-
Yabancı bir ülkede o ülkenin noteri tarafından kendiliğinden düzenlenmiş olan noter senedinin, düzenlendiği ülkenin resmi makamınca verilen ve Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme'nin öngördüğü hususları (m. 2-3) konu alan onay şerhini taşıyorsa kayıtsız şartsız bir para borcu ikrarını içermesi kaydıyla, ayrıca bir tenfiz kararı alınmasına gerek olmaksızın Türkiye'de doğrudan doğruya icra edilebileceği ve ilamlı icra takibinin konusunu oluşturabileceği, şayet noter senedi onaylama biçiminde ise, bu noter senedine dayanılarak ancak ilamsız icra takibi yapılabileceği-