Davalı bankanın, üzerinde 1. dereceden ipoteği bulunan taşınmazı kredi borcuna karşılık satın alması durumunda, taşınmaz satışı iptal edilse dahi ipotek devam edecek olduğundan, borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık devir almasında mal kaçırma olgusu olmadığı- İpotek dikkate alındığında taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli bir oransızlık da bulunmadığından, muvazaa olgusu ispatlanmadığından açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalı vekilinin "yapılan toplam ödemenin 122.000TL olduğunu" açıkça belirtmesi ve bunun dışında bir ödeme iddiasında bulunmaması durumunda, taşınmaz için yapılan ödemenin toplam 122.00TL olduğunun kabul edilmesi gerektiği- Borçluya banka kanalıyla gönderilen 122.000TL, tapuda geçen 122.000TL’ye eklenerek satış için (122.000+122.000=) 244.000TL ödenmiş olduğunun kabul edilemeyeceği- Ödenen bedel ile taşınmazın gerçek değeri arasında önemli oransızlık bulunduğundan ve mahkemece yapılan inceleme ve araştırma yeterli olduğundan, tasarrufun iptaline dair verilen direnme kararının yerinde olduğu-
Asıl dava ile birleştirilen davaların açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 s. TTK uyarınca, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki görev değil iş bölümü ilişkisi olduğundan, birleştirilen davaların açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 4/6. maddesi gereğince, uyuşmazlığın, ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği- Görevli mahkemede yargılaması yapılan davalar bakımından yapılan incelemede; davalının icra ceza mahkemsinde beyanlarından davalıların komşu olmaları ve görüştükleri dikkate alındığında, davalının borçlunun mal kaçırma kastını bildiği veya bilebilecek durumda olan kişilerden olduğu, davalının, davalının boşandığı eşinin kardeşi olduğu anlaşıldığından, borçlunun mal kaçırma kastını bildiği veya bilebilecek durumda olan kişilerden olduğu- Davalı yönünden ise; İİK'nin 278. maddesi kapsamında, taşınmazın satış değeri ile satış tarihindeki gerçek rayiç değeri arasında misli farkın bulunduğu anlaşıldığından davanın bedele dönüştüğü gözetilerek kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu- Üzerinde ipotek bulunan taşınmazın kıymet taktir raporuna göre takibe konu alacağı karşılamadığı-
Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemlerin, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hükme bağlandığı - Dava konusu taşınmazı satın alan 3. Kişinin borçlunun zarar verme kastını bildiği hususunun emareler ile ispat edilebildiği - Borçlunun zarar verme kastı gibi, bu kastın ve işlemin zarara neden olabileceğinin bilinmesinin de içsel ve ispatı güç bir vakıa olduğu- Bu nedenle üçüncü veya dördüncü kişinin borçlunun kastını bildiği vakıasının emare ispatının konusunu oluşturduğu - Burada dikkat edilmesi gereken hususun borçlunun zarar verme kastının objektif olarak bilinebilir olması değil, işlemin diğer tarafınca bu işlem neticesinde alacaklıların zarar görebileceğini öngörebilmesi olduğu - Buna karşılık davalı üçüncü kişi veya dördüncü kişinin borçlunun böyle bir kastının bulunmadığını ispatlayarak işlemin iptale tabi olması sonucundan kurtulamayacağı- Davalı-borçlunun davaya konu oğlu olan diğer davalıya sattığı, tapuda gösterilen bedel ile mahkemece belirlenen değeri arasında mislini aşan fark olduğu, başkaca bir ödemenin ispatlanmadığı, davalı-3.kişinin işlem tarihinde bu bedeli ödeyecek gelirinin olmadığı, davalılar arasındaki yakınlık nedeniyle davalı-3.kişinin davalı-borçlunun durumunu ve amacını bilecek kişilerden olduğu, bu hali ile tasarrufun iptali şartlarının oluşmuş olduğu-
Borçluyu tanıdığı ve ona borç para verdiğine ilişkin beyanları bulunan davalının borçlunun mali durumunu biliyor kabul edileceği- Satışta ivazlar arasında önemli oransızlık olan ve ödemelere ilişkin belgelerin tarihleri ile satış tarihleri arasında bir uyum bulunmayan davalılar yönünden de iptale karar verilmesi gerektiği- Satış tarihinde önce olan ipoteğin kim tarafından hangi tarihte, hangi bedel ödenerek kaldırıldığı, ipoteği koyan banka kayıtları ve anılan davalının belgelerine göre araştırılarak, ipotek bedelinin davalı üçüncü kişi tarafından ödendiğinin kanıtlanması halinde anılan davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Taşınmazın satış tarihindeki değeri belirlenirken sonradan yapılan iyileştirme ve eklentilerin de gözetilmesi gerektiği- Tapu bedeli dışında verilen çekin ne zaman, kim tarafından tahsil edildiğinin araştırılması, borçlunun ortağı olduğu şirketçe yapılan tahsilatın da, borçluya yapılmış bir tahsilat olduğunun kabulü gerektiği- Dava konusu alacak miktarından daha düşük olan dava konusu taşınmazın satış tarihindeki gerçek değeri üzerinden harç ve vekalet ücretinin takdir edilmesi gerektiği- Devir tarihine yakın tarihlerde (1 hafta önce) çekilen kredinin de bedel farkı değerlendirilirken gözetilmesi gerektiği- Dördüncü kişi konumundaki davalı hakkındaki iptal davasının kabulü için, kötü niyetinin ispatlanması gerektiği, diğer taşınmazı satın alan şirket ortakları ile olan akrabalık bağının, borçlunun mali durumunu ve mal kaçırma amacını bilme için yeterli olmadığı-
Davalı bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle takibe geçmek yerine ipotek tesis ettiği taşınmazı satın aldığı, satışın asıl kaynağının "geri satım vaadi" olarak isimlendirilen taahhüdün yerine getirilmemesi olduğu ve taşınmaz satışı iptal edilse dahi ipoteğin devam edecek olduğu gözetildiğinde, diğer alacaklılara gidecek bedel kalmasının mümkün olmayacağı- Bankanın borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık taşınmazı devir alınmasında mal kaçırma olgusu ortaya konulmadığı ve ipotek dikkate alındığında, taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli bir oransızlık da bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmaz için tapuda ödenen bedel ve üçüncü kişi tarafından ödenen ipotek bedelin toplamı ile bilirkişi tarafından taşınmazın satış tarihinde takdir edilen gerçek değeri arasında bir misli fark olmadığından, ivazlar arasında bir bedel farkı olmadığının kabulüyle davanın reddi gerekeceği- Davacı vekilinin yargılamanın istinaf dilekçesinde belirttiği borçlu ile üçüncü kişinin babasının yakın arkadaş olduğuna ilişkin soyut iddia dışında, bu iddiayı ispatlayan bir bilgi veya belgeye rastlanmadığından, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davacının dava dışı borçlu şirketten mahkeme kararına dayalı alacağının bulunduğu, alacağının tahsili için icra takibi yapıldığı, alacaklının başvurusu üzerine borçlu şirketin iflasına karar verildiği, İzmir İflas Dairesi tarafından iflas işlemlerinin yapıldığı ve İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin ilamı ile iflasın kapatılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği, davacıya iflas eden şirkette olan alacağı nedeni ile aciz belgesi düzenlenip verildiği, davacının iflasın kapatılmasından sonra davayı açtığı - Davanın muvazaa nedeni ile iptal davası olduğu, somut olayda muvazaalı işlemin iptalinin talep edildiği, davanın borçlu ile tasarrufun karşı tarafı kişi aleyhine açılması gerektiği, borçlu şirketin iflasına karar verildiği ve iflasın kapatıldığı, iflas sürecinde alacaklının İİK'nın 245.maddesi uyarınca yetki belgesi aldığı yönünde bir iddiasının olmadığı, alacaklının ancak bu takdirde dava açabileceği veya açılmış davayı takip edebileceği, aciz belgesi verilmiş davacının müflis hakkında yeniden takip yapmasının yeni mal edinmesi şartına bağlı olduğu - Müflis hakkında geçerli icra takibi olmaksızın genel muvazaa davası açılamayacağından davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Araçların keşfen belirlenen rapor ile tespit olan satış tarihi itibariyle gerçek değerleri dikkate alındığında orantısızlığın bulunmadığı, davalı borçlu şirketin "senet vadesi gelmeden araçların bedelini ödeyemeyeceği gerekçesiyle araçların mülkiyetinin diğer davalı şirkete ait olduğunu" beyan etmesinin, muvazaa iddiasını ispatlamaya yeterli olmadığı-
Davacı yanın alacağı her ne kadar kambiyo senedine bağlanmış ise de; bu kambiyo senedinin vücuda gelmesine yol açan ilişkinin hisse devir sözleşmesi olduğundan sözleşme tarihinin davacı yanın alacağının bu tarihte doğduğu- Davaya konu tasarruflar da bu tarihten sonra yapıldığından tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması şartının yerine geldiği- Taşınmazları kendi alacağına karşılık devraldığını belirten davalının banka olmasının yapılan işlemleri mutat ödeme vasıtası haline getirmeyeceği- Davalı borçlular ile davalı banka arasında daha önceye dayalı ticari ilişkinin varlığı ile iptali istenen taşınmaz devirlerinin dayanağını oluşturan günlü protokolün temlik eden davacı ... tarafından imzalanmamış olduğu değerlendirildiğinde, alacağını davalı borçluların içinde bulunduğu mali durum nedeniyle tahsil edemeyen davalı bankanın iptali isteğine konu tasarruf sırasında, davalıların içinde bulunduğu mali durumu ve ızrar kastını bilmediği veya bilebilecek durumda olmadığından da söz edilemeyeceği- Davanın İİK'nun 277 ve devamı madde hükümlerine dayanılarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu doğru bir biçimde değerlendirilerek sadece dava tarihinden önce başlatılan icra takiplerine konu alacaklar bakımından hüküm tesis edilmiş olmasında hatalı herhangi bir durum tespit edilemediği