Dava konusu taşınmazların gerçek değeri ile tapuda gösterilen satış bedelleri arasında misli fark bulunmadığından davalının ekonomik durumunun taşınmazı almaya elverişli olduğu, taraflar arasında herhangi bir akrabalığın veya iş ilişkisinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Tasarrufun iptali davasına konusu alacağın ödenmesi halinde, konusu kalmayan davada davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderini takdir ve hükmedilmesi gerektiği- Adi sözleşme ve senetlerin her zaman temini mümkün olduğundan ödeme belgesi olarak kabul edilemeyeceği- Tasarruftan kısa süre sonra yapılan araç satışının ödeme olarak değerlendirileceği- Tapuda 5.000 TL bedel ile alınan taşınmazın satış tarihindeki değeri 50.000 TL olarak belirlemiş olup ödeme olarak değerlendirilen araç satışına ilişkin bedel 11.250,00 TL de eklendiğinde bedel farkının giderilmemiş olacağı ve bu halde yapılan satışın İİK 278/3-2 gereğince iptale tabi olduğu- Taşınmazları çeklerin keşide tarihinde sonra satın alan davalılar yönünden, borcun önceden doğduğu da ispat edilmediğinden, davanın reddi gerektiği- Davalılar haklarında hükmedilen vekalet ücretine itiraz etmediklerinden ve haklarındaki karar kesinleşmiş olduğundan, bozma nedeni yapılmayacağı- Konusuz kalma ön inceleme oturumdan sonra gerçekleşmiş olduğundan vekalet ücretine nisbi olarak hükmedilmesi gerektiği-
Dava dilekçesinde, davalı-3.kişi için talebin şimdilik açıklaması yapılarak 25.000,00-TL'lik kısım ve ferileri olarak sınırlandırıldığı, bundan dolayı belirlenen tazminatın tamamına ilişkin hüküm kurulması ve tasarrufa konu malın elden çıkmış olması nedeniyle bedele dönüşen davalarda, belirlenen tazminata faiz işletilmemesi gerekirken faizi ile tahsiline ilişkin hüküm kurulmasının doğru bulunmadığı - İİK.nın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davalarında vekalet ücreti ve harcın dava konusu malın tasarruf tarihindeki gerçek değeri ile alacak miktarından hangisi daha az ise o değer üzerinden hesaplanmasının gerektiği - Davaya konu birden fazla tasarruf bulunması, ayrı ayrı taşınmazların satılmış olması ve davalılar arasında mecburi dava arkadaşlığının da bulunmaması halinde  her bir tasarruf için vekalet ücretinin ve harcın ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği - Tasarrufun iptali davalarında değeri, borç miktarı ve tasarrufa konu işlemin yapıldığı tarihteki değerinden, hangisi az ise onun oluşturduğu - Davada,  borçlu olan davalı ile  tasarruf ilişkisi kuran  birden fazla 3. Kişi olması halinde, her bir tasarrufun ayrı bir dava gibi değerlendirilmesi, her bir tasarruf açısından değerin ne olduğunun belirlenmesi ve buna göre harcın ve vekalet ücretinin değerlendirilmesinin gerektiği- Ancak somut uyuşmazlıkta dört ayrı taşınmazın satışı söz konusu ise de, ikisi  borçlu-davalı...ile  davalı-3.kişi...arasında, birisi  borçlu-davalı ...ile  davalı-3.kişi ... arasında, birisi  borçlu-davalı ...ile  davalı-3.kişi ... arasında olamak üzere 3 ayrı tasarruf  grubu bulunduğu - Dolayısıyla her bir tasarrufun zorunlu dava arkadaşlarını oluşturan satıcı-borçlu ile alıcı-3.kişinin birlikte sorumlu olacakları şekilde harç miktarı ve vekalet ücretinin belirlenmesinin gerektiği-
Davanın İİK’nın 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak yapılan tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu- Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarruflarının, üç grup altında ve İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlendiği, ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarrufların, sınırlı olarak sayılmış olmadığı- Kanunun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bıraktığı (İİK.md.281)- Bu yasal nedenle de, davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkemenin bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebileceği- Üzerinde takyidatlar bulunan taşınmazın rayiç değeri tesbit edilirken, bakanın kredi borcu olarak bildirdiği miktar dikkate alınarak tasarruf tarihi itibari ile kredi borcunun ne olduğunun açıklığa kavuşturulması ve ivazlar arasında önemli oransızlık olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği-
Davalının yargılama devam ederken vefat ettiği, mirasçılarının da mirası red ettikleri ve buna ilişkin kararın kesinleştiği anlaşıldığından, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi gerekleceği- Mirası red eden mirasçıların taraf ehliyetleri kalmadığı halde aleyhlerine yargılama giderlerine hükmedilmesinin hatalı olduğu- Davalı  üçüncü kişinin, aynı gün borçlunun aynı ilin farklı yerlerinde bulunan iki taşınmazını satın almasının kötü niyetli olarak değerlendirilmesinin Anayasa ile güvence altına alınmış mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olacağı ve bu durum için özel bir nedenin ortaya koyması, alıcı ve satıcı ile ne şekilde tesadüf ettiklerini açıklamasının beklenmesi, borçlunun mali durumu ve ızrar kastığını bildiğinin ispatı davacı alacaklıya ait iken, ispat külfetinin ters çevrilerek üçüncü kişiye yüklenmesinin usul ve yasaya aykırı olacağı- İvazlar arasında önemli oransızlık olmaması (İİK 278/III-2) ve İİK’nın 280/1.maddesi kapsamında borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun ispatlanamaması nedeni ile davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Tasarruf tarihine yakın tarihte üçüncü kişinin hesabından çekilen paranın tasarrufa yapılan ödeme olarak değerlendirileceği- Taşınmazın rayiç ve anlaşma değeri kadar bir ödemenin yapıldığı sabitken, üçüncü kişinin "tasarruf tarihinden 7 ay sonra kendisine yapılan mahsül satışının satış bedelinden düşüldüğünü" belirtmesi halinde, "satıştan 7 ay sonra yapılan ödemenin alacağa mahsuben yapıldığının ve bu nedenle mutad ödeme olmadığının" kabul edilemeyeceği, mahkemece "tasarrufun iptali davasının reddine" karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasına konu alacağın tamamının mı yoksa bir kısmının mı temlik edildiğinin belirlenip HMK.m.20 uyarınca yetki incelemesinin yapılması gerektiği- Davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek kararı ile birlikte maktu vekalet ücretine hükmedilmesi ve aynı sebebe dayanılarak karar verildiğinden tek vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği-
Davalı bankanın, üzerinde 1. dereceden ipoteği bulunan taşınmazı kredi borcuna karşılık satın alması durumunda, taşınmaz satışı iptal edilse dahi ipotek devam edecek olduğundan, borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık devir almasında mal kaçırma olgusu olmadığı- İpotek dikkate alındığında taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli bir oransızlık da bulunmadığından, muvazaa olgusu ispatlanmadığından açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalı vekilinin "yapılan toplam ödemenin 122.000TL olduğunu" açıkça belirtmesi ve bunun dışında bir ödeme iddiasında bulunmaması durumunda, taşınmaz için yapılan ödemenin toplam 122.00TL olduğunun kabul edilmesi gerektiği- Borçluya banka kanalıyla gönderilen 122.000TL, tapuda geçen 122.000TL’ye eklenerek satış için (122.000+122.000=) 244.000TL ödenmiş olduğunun kabul edilemeyeceği- Ödenen bedel ile taşınmazın gerçek değeri arasında önemli oransızlık bulunduğundan ve mahkemece yapılan inceleme ve araştırma yeterli olduğundan, tasarrufun iptaline dair verilen direnme kararının yerinde olduğu-
Asıl dava ile birleştirilen davaların açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 s. TTK uyarınca, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki görev değil iş bölümü ilişkisi olduğundan, birleştirilen davaların açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 4/6. maddesi gereğince, uyuşmazlığın, ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği-  Görevli mahkemede yargılaması yapılan davalar bakımından yapılan incelemede; davalının icra ceza mahkemsinde beyanlarından davalıların komşu olmaları ve görüştükleri dikkate alındığında, davalının borçlunun mal kaçırma kastını bildiği veya bilebilecek durumda olan kişilerden olduğu, davalının, davalının boşandığı eşinin kardeşi olduğu anlaşıldığından, borçlunun mal kaçırma kastını bildiği veya bilebilecek durumda olan kişilerden olduğu- Davalı yönünden ise; İİK'nin 278. maddesi kapsamında, taşınmazın satış değeri ile satış tarihindeki gerçek rayiç değeri arasında misli farkın bulunduğu anlaşıldığından davanın bedele dönüştüğü gözetilerek kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu-  Üzerinde ipotek bulunan taşınmazın kıymet taktir raporuna göre takibe konu alacağı karşılamadığı-