Asıl dava ile birleştirilen davaların açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 s. TTK uyarınca, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki görev değil iş bölümü ilişkisi olduğundan, birleştirilen davaların açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 4/6. maddesi gereğince, uyuşmazlığın, ticaret mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği- Görevli mahkemede yargılaması yapılan davalar bakımından yapılan incelemede; davalının icra ceza mahkemsinde beyanlarından davalıların komşu olmaları ve görüştükleri dikkate alındığında, davalının borçlunun mal kaçırma kastını bildiği veya bilebilecek durumda olan kişilerden olduğu, davalının, davalının boşandığı eşinin kardeşi olduğu anlaşıldığından, borçlunun mal kaçırma kastını bildiği veya bilebilecek durumda olan kişilerden olduğu- Davalı yönünden ise; İİK'nin 278. maddesi kapsamında, taşınmazın satış değeri ile satış tarihindeki gerçek rayiç değeri arasında misli farkın bulunduğu anlaşıldığından davanın bedele dönüştüğü gözetilerek kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu- Üzerinde ipotek bulunan taşınmazın kıymet taktir raporuna göre takibe konu alacağı karşılamadığı-
Borçluyu tanıdığı ve ona borç para verdiğine ilişkin beyanları bulunan davalının borçlunun mali durumunu biliyor kabul edileceği- Satışta ivazlar arasında önemli oransızlık olan ve ödemelere ilişkin belgelerin tarihleri ile satış tarihleri arasında bir uyum bulunmayan davalılar yönünden de iptale karar verilmesi gerektiği- Satış tarihinde önce olan ipoteğin kim tarafından hangi tarihte, hangi bedel ödenerek kaldırıldığı, ipoteği koyan banka kayıtları ve anılan davalının belgelerine göre araştırılarak, ipotek bedelinin davalı üçüncü kişi tarafından ödendiğinin kanıtlanması halinde anılan davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği- Taşınmazın satış tarihindeki değeri belirlenirken sonradan yapılan iyileştirme ve eklentilerin de gözetilmesi gerektiği- Tapu bedeli dışında verilen çekin ne zaman, kim tarafından tahsil edildiğinin araştırılması, borçlunun ortağı olduğu şirketçe yapılan tahsilatın da, borçluya yapılmış bir tahsilat olduğunun kabulü gerektiği- Dava konusu alacak miktarından daha düşük olan dava konusu taşınmazın satış tarihindeki gerçek değeri üzerinden harç ve vekalet ücretinin takdir edilmesi gerektiği- Devir tarihine yakın tarihlerde (1 hafta önce) çekilen kredinin de bedel farkı değerlendirilirken gözetilmesi gerektiği- Dördüncü kişi konumundaki davalı hakkındaki iptal davasının kabulü için, kötü niyetinin ispatlanması gerektiği, diğer taşınmazı satın alan şirket ortakları ile olan akrabalık bağının, borçlunun mali durumunu ve mal kaçırma amacını bilme için yeterli olmadığı-
Davalı bankanın ipoteğin paraya çevrilmesi suretiyle takibe geçmek yerine ipotek tesis ettiği taşınmazı satın aldığı, satışın asıl kaynağının "geri satım vaadi" olarak isimlendirilen taahhüdün yerine getirilmemesi olduğu ve taşınmaz satışı iptal edilse dahi ipoteğin devam edecek olduğu gözetildiğinde, diğer alacaklılara gidecek bedel kalmasının mümkün olmayacağı- Bankanın borçlunun muvafakati ile alacağına karşılık taşınmazı devir alınmasında mal kaçırma olgusu ortaya konulmadığı ve ipotek dikkate alındığında, taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında önemli bir oransızlık da bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu taşınmaz için tapuda ödenen bedel ve üçüncü kişi tarafından ödenen ipotek bedelin toplamı ile bilirkişi tarafından taşınmazın satış tarihinde takdir edilen gerçek değeri arasında bir misli fark olmadığından, ivazlar arasında bir bedel farkı olmadığının kabulüyle davanın reddi gerekeceği- Davacı vekilinin yargılamanın istinaf dilekçesinde belirttiği borçlu ile üçüncü kişinin babasının yakın arkadaş olduğuna ilişkin soyut iddia dışında, bu iddiayı ispatlayan bir bilgi veya belgeye rastlanmadığından, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Araçların keşfen belirlenen rapor ile tespit olan satış tarihi itibariyle gerçek değerleri dikkate alındığında orantısızlığın bulunmadığı, davalı borçlu şirketin "senet vadesi gelmeden araçların bedelini ödeyemeyeceği gerekçesiyle araçların mülkiyetinin diğer davalı şirkete ait olduğunu" beyan etmesinin, muvazaa iddiasını ispatlamaya yeterli olmadığı-
Davacı yanın alacağı her ne kadar kambiyo senedine bağlanmış ise de; bu kambiyo senedinin vücuda gelmesine yol açan ilişkinin hisse devir sözleşmesi olduğundan sözleşme tarihinin davacı yanın alacağının bu tarihte doğduğu- Davaya konu tasarruflar da bu tarihten sonra yapıldığından tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması şartının yerine geldiği- Taşınmazları kendi alacağına karşılık devraldığını belirten davalının banka olmasının yapılan işlemleri mutat ödeme vasıtası haline getirmeyeceği- Davalı borçlular ile davalı banka arasında daha önceye dayalı ticari ilişkinin varlığı ile iptali istenen taşınmaz devirlerinin dayanağını oluşturan günlü protokolün temlik eden davacı ... tarafından imzalanmamış olduğu değerlendirildiğinde, alacağını davalı borçluların içinde bulunduğu mali durum nedeniyle tahsil edemeyen davalı bankanın iptali isteğine konu tasarruf sırasında, davalıların içinde bulunduğu mali durumu ve ızrar kastını bilmediği veya bilebilecek durumda olmadığından da söz edilemeyeceği- Davanın İİK'nun 277 ve devamı madde hükümlerine dayanılarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu doğru bir biçimde değerlendirilerek sadece dava tarihinden önce başlatılan icra takiplerine konu alacaklar bakımından hüküm tesis edilmiş olmasında hatalı herhangi bir durum tespit edilemediği
Alacaklı davacının, borçlu davalıların kendisine olan borçlarını ödeyemediklerini ancak alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile başka isim altında kurdukları şirkete malvarlıklarını aktardıklarını öne sürerek yapılan işlemlerin iptalini talep ettiği fakat dava dilekçesi ve beyan dilekçelerinde hangi borçlular hakkında hangi danışıklı işlemler ile alacaklılardan mal kaçırdıklarını tereddüde yer vermeyecek biçimde açıklamadığı- Davacı alacaklıların tasarrufun iptali davasını açtıklarında borçlu davalıların hangi tasarrufi işlemleri ile mal kaçırdıklarını açıkça bildirmeleri dava şartının, hak düşürücü sürenin sağlıklı bir biçimde incelenebilmesi, adil yargılama hakkı çerçevesinde yargılamanın sürdürülebilmesi ve silahların eşitliği ilkesi gereğince savunmanın buna göre yapılabilmesi için gerekli ve zorunlu olduğu-
Dava konusu gayrimenkulün kaydında ipotek kaydı bulunmasa; tapuda gösterilen değeri ile tasarruf tarihindeki gerçek değeri arasında misli aşan fark bulunmadığı, ancak taşınmaz üzerinde adı geçen banka lehine ipotek bulunduğundan, mahkemece edimler arasında aşırı bir oransızlık olup olmadığını belirlemek için dava konusu gayrimenkul kaydındaki ipotek borcunun ödenip ödenmediği, kim tarafından ödendiği, ipoteğin devam edip etmediği, hususlarında araştırma yapılmaksızın eksik incelemeye dayalı hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
İptal davasına konu taşınmazın davalı üçüncü kişinin nakit ihtiyacı nedeni ile davalı borçluya devredildiği, taşınmaz için borçlu tarafından kullanılan konut kredisinin karşılığının davalı üçüncü kişiye ödendiği ve üçüncü kişinin inanılana (iptal davasının borçlusuna) elden ve haricen inanılana aylık taksitler halinde ödediği, sonrasında taşınmazın tekrar borçlu tarafından davalı üçüncü kişiye geri iade edildiği uyuşmazlıkta, taşınmazın inanç sözleşmesi ile bir süreliğine devredildiğinden ve sonra taşınmaz tekrar geri alındığından, satışın muvazaalı olmadığı ve tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Dördüncü kişi konumundaki davalılar yönünden ivazlar arasındaki fahiş farkın yeterli olmayıp kötü niyetinin ispatlanması gerektiği-