Borçlunun dava konusu markaları borcun doğumundan sonra eski ortağının eşi adına açtığı kendisinin de yetkilisi olduğu diğer bir şirketine devir ettiği - Bu hali ile, davalı-3.kişi olan şirketin, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu bilmediğinin düşünülemeyeceği - Salt marka devrinin şekli anlamda usule uygun ve rayiç değeri üzerinden yapılmış olmasının da işlemin muvazaalı olmadığını göstermeyeceği- Dava konusu markaların borcun doğumundan sonra, borçlular ile organik bağ içinde olan diğer bir şirkete devredildiği, devirden sonra üçüncü kişi şirketin markayı kullanmadığı, dava dışı bir başka şirkete lisans yoluyla kullandırdığı, dosyadaki bilgilere göre, markaların koruma sürelerinin dolduğu ve üçüncü kişinin korumayı yenilemediği, bu hali ile mali değerinin düşmüş olduğu olgularının birlikte değerlendirildiğinde, marka devrinin ticari kar amacının dışında sadece borçlunun alacaklılarından kaçırma amacı ile muvazaalı olarak yapıldığı - Dolayısıyla İİK'nun 280/1 maddesinde yer alan emarenin vücut bulmuş olduğu, bu tanışıklığın TBK'nın 19 maddesinde yer alan muvazaanın da kanıtı olduğu - Bu nedenle, asıl davada, davacının davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği -
Marka devir işlemlerinin iptali istemi- Hisse devir sözleşmeleri, yönetim kurulu üyeleri, kurucu ortaklara yönelik olgular gözetildiğinde, davalı üçüncü kişi şirketin, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu bilmediğinin düşünülemeyeceği- İİK 280/1'de yer alan emarenin vücut bulmuş olduğu, bu tanışıklığın ayrıca asıl dava için TBK 19 maddesinde yer alan muvazaanın da kanıtı olduğu-
Tasarrufun iptaline ilişkin davada borçlunun haciz mahallinde hazır bulunduğu, hacze kabil malının bulunmadığının belirtildiği, ödeme emrinin davalı borçluya tebliğ edildiğine dair tebligat mazbatasının dosya içerisinde olmadığı, takibin de iş bu dosya yönünden kesinleşmediği-
Tasarrufun iptali davalarının görülebilmesi için diğer dava koşullarının yanında borçlunun aciz halinin olması gerektiği- Bu eksikliğin karar kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında giderilmesinin mümkün olduğu- Bozmadan sonra davacı alacaklı tarafından haciz tutanağının dosyaya ibraz edildiği, davalı borçlunun da haciz mahallinde hazır bulunduğu ve 'davalı borçluya ait hacze kabil mal bulunamadığı'nın tutanağa yazıldığı, söz konusu haciz tutanağının İİK. m. 105 kapsamında geçici aciz vesikası hükmünde de olduğu-
Borçlunun, 202.000,00 TL rayiç değerli taşınmazını, eski eşine -'anlaşmalı boşanma' sonucunda- 1 TL bedelle satmasının, iptale tabi olduğu-
Aynı gün bankadan çekilen paranın ödeme yerine geçtiği- Tasarrufun iptali davasının kabulü halinde harç ve vekalet ücreti, takip konusu alacak ile iptal edilen tasarruf konusu şeyin değerinden hangisi az ise o değer üzerinden hükmedilmesi gerekirken, takip konusu alacak miktarı iptaline karar verilen taşınmazların gerçek değerinden fazla olduğundan, her bir tasarruf yönünden taşınmazın gerçek değeri esas alınarak, ayrı ayrı harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği halde kümülatif bir şekilde yargılama giderine hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunmasının zorunlu olduğu- Gerekçesiz bir kararın Yargıtay tarafından denetlenmesinin mümkün olmadığı- Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantının açıklanması gerektiği-
Mahkemece; dava koşullarının gerçekleşmiş olduğu belirlendikten sonra, İİK.'nin 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekeceği- Davalı üçüncü kişi, tapudaki bedelin haricinde borçluya banka kanalı ile daire satış bedeli olarak, 44.030,00 TL + 45.430,00 TL + 40.030,00 TL olarak toplam 129.490,00 TL ödendiğini belirterek açıklamalı banka dekontu sunmuş olduğundan davalılar arasında başka bir taşınmaz satışı da olduğu iddia ve tespit edilmediğinden banka kanalı ile yapılan ödemeler dikkate alındığında, ivazlar arasında önemli bir oransızlık olmadığı sabit olduğundan, davacı tarafından açılan tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davalı üçüncü kişinin ödeme amacı ile verdiği çeklerin borçluların ortağı olduğu şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olduğu tespit edilmiş olduğundan, taşınmaz satışı vadeli olduğu için satıcılar lehine ipotek verilmesi, satıcı için garanti niteliğinde olduğundan, salt çeklerin satıcılardan biri adına düzenlenmesi ve onun tarafından her iki satıcının ortağı olduğu şirkete ciro edilmesi ödeme yerine geçmeyeceği sonucunu doğurmayacağı- Davalı üçüncü kişi ile borçlular arasında akrabalık veya tanışıklık olmadığı, ivazlar arasında önemli bir oransızlık olmadığı, iptal nedenlerinden hiçbirinin somut olarak ispatlanamamış olduğu gözetildiğinde, davalı üçüncü kişiden yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Haciz tutanağının İİK.’nin 105. maddesi anlamında geçici aciz belgesi niteliğinde olmasına, davanın 5 yıllık süre içerisine açılmış olmasına, ivazlar arasında önemli oransızlık bulunmasına, alacağa mahsuben yapılan satışın mutad ödeme olarak kabulünün mümkün olmamasına göre, mahkemece tasarrufun iptaline karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmadığı-