Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince, borçlunun imza itirazı reddedildiğine göre, hükmedilen inkâr tazminatı ve para cezasının, yabancı para cinsinden başlatılan takibin asıl alacağının icra takip tarihindeki TL karşılığı üzerinden hükmedilmesi gerekli olup, bu husus kamu düzeninden olup mahkemece re'sen göz önünde bulundurulması gerekmekte ve hükümde asıl alacağın hangi para birimi olduğunun belirtilmediği, bu hususun infazda tereddüte yol açacağı anlaşılmakla, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığı-
Uyuşmazlık, asıl davada 140.000,00 TL, birleşen davada ise 138.880,00 TL asıl alacağın tahsili amacıyla başlatılan örnek 10 takibin imzaya ve borca itiraz nedeniyle durdurulması talebine ilişkin olup kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmadığı- Çekteki imzanın borçlu elinden çıktığı yönünde "kesin kanaat" içeren görüş bildirir raporlar ile kesin kanaat bildirmeyen Adli Tıp Kurumu raporu arasında çelişki bulunmadığı halde mahkemece raporlar arasında çelişki bulunduğu kanaatiyle imza incelemesi için ATK Genişletilmiş Uzmanlar Kurulundan rapor alınmasının hatalı olduğu- Anılı çek yönünden ATK Genişletilmiş Uzmanlar Kurulundan alınan raporda “..çekteki keşideci imzaları ile şirket yetkilisi ..imzaları arasında biçimsel benzerlik görülmekle birlikte imzaların basit tersimli olması nedeniyle daha ileri bir tespite gidilemediği” kanaatine varıldığı, yine daha sonrasında alınan Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği’nden alınan raporda “..tetkike konu imzanın borçlu eli ürünü olup olmadığı hususunda menfi veya müspet kanaat bildirilmediği..” kanaatine varıldığı bildirilmekle hükme esas alınan bu raporların kesin kanaat içermediği açık olup kesin kanaat içermeyen ve uyuşmazlığa çözüm getirecek nitelikte olmayan raporlara dayanarak karar verilmesinin de isabetsiz olduğu- Bu çek yönünden imzanın "borçlu eli ürünü olduğu" bildirilmiş olduğundan, mahkemece kesin kanaat içeren bu raporlar dikkate alınarak bu çek yönünden imzaya itirazın reddine karar verilmesi gerekirken kesin kanaat içermeyen raporlar hükme esas alınarak yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesisinin hatalı olduğu-
HGK’nun 07.10.2009 tarih ve 2009/12-382-415 sayılı kararında da belirtildiği üzere; herhangi bir belgedeki imza ve yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak, grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının, tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması, sonuçta, imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleri ile de desteklenmesinin şart olduğu- İmza itirazında, imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, takibe başlayarak imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya ait olduğu- İmza itirazı yönünden, alacaklı tarafından yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep edildiğine göre, ispat yükünün alacaklıda olduğu kuralı nazara alınarak mahkemece yeniden ehil bilirkişilerden oluşacak bir heyetten kuşkudan uzak, Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınarak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Borçlu tarafından rapora itiraz edilmiş olması da dikkate alınarak, mukayese belgeler ve huzurda borçludan alınan imza örneklerinin tamamı üzerinde, üç kişilik bir bilirkişi heyetince yukarıda belirtilen niteliklere uygun şekilde yaptırılacak detaylı inceleme neticesinde alınacak raporun sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- İmza incelemesinin yapılma şekli- "İmzanın borçluya ait olduğunu" kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu göz ardı edilmeden ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya gidilmemesi gerekeceği-
Borçlu tarafından bilirkişi raporuna itiraz edilmiş olması da dikkate alınarak, mukayese belgeler ve huzurda borçludan alınan imza örneklerinin tamamı üzerinde, üç kişilik bir bilirkişi heyetince yukarıda belirtilen niteliklere uygun şekilde yaptırılacak detaylı inceleme neticesinde alınacak raporun sonucuna göre karar verilmesi gerektiği- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.04.2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, imzanın borçluya ait olduğunu" kanıtlama külfetinin alacaklıya ait olduğu göz ardı edilmemeli ve ispat yükünü ters çevirecek bir uygulamaya da gidilmemesi gerekeceği-
İlk Derece Mahkemesince, "imzaya itirazın reddi ile borçlu aleyhine tazminat ve para cezasına hükmedilmesi" isabetli ise de, tazminat ve para cezasının alacaklı hakkında takibe geçilen asıl alacak miktarı olan 426.400 TL üzerinden hesaplanması gerekirken takip dayanağı çek bedeli olan 530.000,00 TL esas alınarak fazla tazminata ve para cezasına hükmedilmesi isabetsiz olduğu-
Dosyada bulunan raporda, imzanın borçlunun eli ürünü olup olmadığı hususunda net bir görüş bildirilmemiş olduğu; mahkemece, bu rapor hükme esas alınarak "itirazın kabulüne" karar verilmiş ise de, kesin kanaat bildirmeyen mevcut rapora göre sonuca gidilemeyeceği- Bu durumda, alacaklı tarafça yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep edildiğine göre; mahkemece ispat yükünün alacaklı da olduğu kuralı da nazara alınarak yeniden uzman bilirkişilerden oluşturulacak kuruldan rapor alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Bilirkişi raporlarındaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden ehil bilirkişilerden oluşacak bir heyetten kuşkudan uzak, Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınarak, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Takip dayanağı bononun bedel bölümünde tahrifat yapıldığının saptanması halinde, senedin tahrifattan önceki miktar için geçerli sayılması gerekeceği- -
İcra mahkemesince alacaklının tazminatla ve para cezası ile sorumlu tutulması doğru ise de, tazminata ve para cezasına yabancı para alacağının takip tarihindeki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığı belirlenerek hükmedilmesi gerekirken, yabancı para (USD) esas alınmak suretiyle tazminata ve para cezasına karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
