Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığı,gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malikin bulunduğu,bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlet’e ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyiniyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulmasının gerekeceği-
Vakıf malı olan taşınmazların zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı ve taşınmazın vakfına rücu edeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, davalının ise çekişme konusu taşınmazın cebri icra sonucunda iyiniyetle satın aldığını ve iyiniyetinin korunması gerektiğini savunduğu, ne var ki mahkemece davalının bu savunması yönünden herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığından davalının ediniminin TMK’nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
İyiniyetli davalının, TMK 1023’ün koruyuculuğundan yararlanacağı-
1. HD. 27.11.2012 T. E: 6178, K: 13888-
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Bu tür davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmadığı (ayrık durumlar hariç) açıktır. Mahkemece öncelikle temlikin muvazaalı olup olmadığının duraksamayacak şekilde ortaya çıkarılması zorunludur. Bu araştırma sonucu temlikin muvazaalı olduğunun saptanması halinde sonraki eller bakımından TMK. 1023. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının diğer bir değişle edinimlerinde iyiniyetli olup olmadıklarının belirlenmesi gerekeceği-
İ. sözleşmesine dayalı tapu iptal tescil isteği davalarında inanç sözleşmesinin varlığının ancak yazılı delil ile ispat edilebileceği-
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yüklenicinin kendisine isabet eden paya hak kazanabilmesi için edimini yerine getirmesi gerektiği, yüklenicinin hakkını temellük eden üçüncü kişinin de yüklenicinin halefi olarak arsa malikine karşı yüklenicinin sahip olduğu hakları ileri sürebileceği, edimin yerine getirilmemesi halinde ise arsa malikinin sözleşmeyi fesih yanında verilen taşınmazların tapu kayıtlarının iptalini de isteyebileceği, dava konusu 1651 ada 1 parsel üzerinde davacının istemiyle kat irtifakının oluşturularak dava konusu taşınmazların davacı tarafından davalılara tapuda devir edildikleri, dava konusu 1651 ada 10 parseldeki arsa vasfındaki taşınmazın da davacı tarafından davalıya satıldığı, yapılan satışların davacı tarafından bizzat yapıldığı, yüklenici adına vekaleten satılmadığı, davacı ile yüklenici olduğu ileri sürülen kişi arasında yazılı şekilde yapılmış bir arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi de bulunmadığı, davacıların tapunun gerçek sahibi olduğunu bildikleri davacıdan taşınmaz satın aldıklarından kazanımlarının korunması gerektiği-
Davacı, lehine ipotek tesis edilen davalının kötü niyetli olduğunu gösteren bir delil ileri sürmemiş ve davalının kötü niyetli olduğunu ispat edememiş olduğundan, lehine ipotek tesis edilen davalının kazanımı korunacağı-
Taşınmazın niteliği, zilyetlikle kazanmaya elverişli yerlerden olup-olmadığı ve tespit tarihine kadar koşullarına uygun olarak tasarruf edilip-edilmediği hususunda tereddütlerin bulunduğu, mahkemece bu çelişkiler üzerinde durulmadığı, taşınmazın niteliğinin kuşkuya yol açmayacak şekilde belirlenmediği-
Müvekkilin taşınmazın belli bir kişiye belirli bir bedel karşılığı satılmasına ilişkin talimat vermesi durumunda bile vekilin özen borcundan uzaklaşmamasının gerekeceği ve bu talimatın vekalet görevinin kötüye kullanılmasının gerekçesi olarak kullanılamayacağı, esasen 15.08.2009 tarihli belge de herhangi bir bedel alışverişi olmadığını göstermekte olup; davalı O.’ın aynı belge ile ilk el konumunda ve aynı zamanda olayı bilen ve bilebilecek konumda olduğu düşünüldüğünde, Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan da yararlanamayacağı-