Sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerektiği- Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için taraflarca bildirilen delillerin mahkemeye sunulması gerektiği, bunun için de 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140/5-1. cümlesi gereğince mahkemece taraflara, iki haftalık kesin süre içerisinde, henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceğinin ihtar edilmesi gerektiği, bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilebileceği- Mahkemece, anılan bu yasal düzenlemelere uygun olmayacak şekilde yargılama yapılarak davacı tarafın ön inceleme duruşmasında delillerin ibrazı için süre istemediği, davalı tarafa yemin teklifinde de bulunmadığı, taraflarca ibraz edilmeyen defterlerin mahkemece zorla temin edilerek re’sen bilirkişi incelemesi yaptırılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğu iddiası- İspat yükü-
Muvazaa iddiasının kanıtlanamadığından davanın reddi gerektiği-
Davacı kefil, davalının kredi borcunun kendisi tarafından ödendiğinden sebepsiz zenginleştiğini beyanla ödediği bedellerin iadesini isteyen davacının iddiasını (ödemeyi) kesin delillerle ispat etmesi gerektiği- Yemin teklifini ispat yükü kendisine düşen tarafın yapacağı- Davacı davalı tarafa ödemeler konusunda yemin teklif etmiş, davalı ise bozma öncesi alınan yemininde “...çekmiş olduğu kredi borcuna karşılık kredi hesabına ne kadar miktar para yatırdığını bilmediğini, ancak dosyada sunmuş olduğu makbuzlar kadar para yatırmış olduğunu" beyan ettiğinden, davacının kredi borcuna karşılık elinde makbuzlar kadar para yatırdığının kabulü gerektiği-
Satışa konu bir malın bedelinin mutlaka para olması şart olmayıp, belirli bir hizmet, bakım veya emek de semen olarak kabul edilebilir ve böyle bir durumda temlik ivazlı sayılacağı- Evladın elverdiğince ebeveynine bakıp yardım etmesi ahlaki bir görev ise de ana babanın normal bakımın ötesinde özel bir ihtimam ve bakıma muhtaç olduğu, yani görev sınırının aşıldığı durumlarda yapılan bakım ve hizmetin semen olarak değerlendirilmesi gerektiği- 34. Davalının cevap dilekçesi bir bütün olarak ele alındığında bakım savunmasında bulunduğu açık olup, uzun yıllara dayanan bakım ve hizmetin normal bir bakım olarak kabul edilemeyeceği, annesine özel bir bakım ve destek sağladığı gibi taşınmaz paylarının temlik tarihi itibariyle gerçek değerlerinin de yapılan bakımla orantılı olduğu- Böyle olunca somut olayda hizmetin semen olarak değerlendirilmesi hukuka uygun düşeceğinden, temlikin ivazlı olduğunun kabul edileceği-
Keşif sonucunda taşınmazların gerçek değeri ile tapuda gösterilen satış bedeli arasında fahiş fark bulunduğu tespit edilmişse de başka delillerle desteklenmediği sürece bu hususun tek başına muris muvazaasının kabulü için yeterli olmayacağı- Davacılar tarafından murisin ikinci eşinin erkek kardeşine başka bir taşınmazını satış suretiyle temlik ettiği, ablası ile birlikte hareket ederek dava konusu taşınmazları aynı gün bedelsiz şekilde davalı adına devrini sağladığı ileri sürülerek eldeki dava açılmışsa da, davalının emanetçi konumunda olduğuna ilişkin bu iddianın ispat edilemediği- Dava dışı ... ve kardeşi ile davalı arasında bir akrabalık ilişkisi bulunmadığı gibi, mahkemece dinlenen davacı tanıklarının "davalının murisin ikinci eşi ya da onun kardeşiyle birlikte hareket ettiğine" dair hiçbir beyanları bulunmadığı gibi, aksine "davalının maddi durumunun iyi olduğunu ve taşınmazları satın alabilecek gücünün bulunduğunu" beyan ettikleri, davalı tanıklarının da "mirasbırakanın taşınmazlarını toplu olarak satmak istediğini, bu nedenle aynı köyden başka kişiyle de pazarlık yaptığını, ancak toplu olarak satın alma imkânı olmadığından önceki pazarlığın bozulduğunu, davalının ise maddi gücü bulunduğundan toplu olarak pazarlık yapıp taşınmazları satın aldığını ve yapılan satışın gerçek olduğunu beyan ettikleri", dikkate alındığında, dava konusu taşınmazların mirasbırakan tarafından bedeli alınarak davalıya satıldığı sonucuna varılacağı- Somut olayda, mirasbırakan tarafından yapılan satışın muvazaalı olduğu kabul edilerek tapu kaydının iptaline karar verilmiş ise de; mahkemenin kabulünde olduğu üzere o dosyada murisin kayınbiraderine başka bir resmî akitle yaptığı temlik söz konusu olup, davalıya ise bedeli alınarak gerçek bir satış yapıldığından, yapılan satış işlemi muvazaalı olmayıp muris muvazaası iddiası ile açılan davaların reddi gerekeceği-
Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsurun mirasçıları aldatmak amacıyla yapıldığı- Daha açık bir anlatımla, 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıkladığı- Mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacının mirasçılarından mal kaçırmak olması gerektiği- Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmayacağı- Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması gerektiği- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin de büyük önem taşıdığı- Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği-
Davacının davalıya ve davalının davacıya gönderdiği ihtarnamelerin içeriğinden ve yapılan keşif sırasında edinilen bilgilerden, davalının dava konusu taşınmazda fiilen oturmadığının, davacının tasarruf hakkını kısıtladığının kanıtlanamadığının anlaşıldığı, dolayısıyla fiili hakimiyeti davacıda olan bağımsız bölüm üzerinden davalının sorumluğuna gidilmesinin doğru olmadığı-
Kira sözleşmesinin yapıldığı anda ya da sözleşmeden önce kiracıdan alınmış olan tahliye taahhüdü geçersiz olduğu, taahüdün kira sözleşmesi yapılırken ya da daha önceki tarihte alındığını ispat yükümlülüğünün kiracıya ait olduğu-
Muris muvazaasına ilişkin davada mahkemenin, kolluk tarafından bildirilen mahalli bilirkişileri dinleyip beyanlarını "tanık" beyanı olarak nitelendirmek suretiyle hükmüne esas alması isabetli midir?