Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- HMK mad. 190 ve TMK mad. 6 hakkını dayandırdığı olguları tarafın ispat ile yükümlüğü olduğu ve açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasız olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Evden ayrılmayı tasarlayan kadının ziynet eşyalarını önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesinin de mümkün olduğu, bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekeceği, bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekeceği-
Muuvazaa iddiasına dayalı davalarda, mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması herkesin iddiasını ispatla yükümlü olduğunun gözetilmesi gerektiği- Davalıların evlilik tarihi ile mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazları temlik tarihinin aynı olduğu, tapu kayıtlarına göre mirasbırakan adına kayıtlı başkaca pek çok taşınmazın bulunduğu, mirasbırakanın asıl amaç ve iradesinin kızından mal kaçırmak olmadığı, tanık beyanlarından da anlaşıldığı üzere davalı oğlu ile davalı gelininin evliliği sırasında adetleri gereği altın ve ev yeri karşılığı hediye olarak verildiği, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla hareket ettiğinin kanıtlanamadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
İspatlanamayan vakıaların davalıya yüklenemeyeceği- Davacı kadının TMK 174/1'e dayanmayan maddi tazminat talebin yönünden genel mahkemelerin görevli olduğu- Görev, kamu düzenine ilişkin olup, hakim tarafından yargılamanın her aşamasında re'sen gözetileceğinden görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasının incelenemeyeceği-
Mahkemece aradan 41 yıl geçtikten sonra muvazaa iddiası ile dava açılması hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmiş ise de, muris muvazaası iddiası ile açılan iptal ve tescil/tazminat davaları hak düşürücü süreye tabi bulunmadığından ve her zaman dava açılabileceğinden hakkın kötüye kullanılmasından bahsedilemeyeceği-
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; mirasbırakanın satış akdiyle yaptığı temlikin gerçek iradesini yansıttığı, dava konusu taşınmazın dava dışı kişiye temlikinin muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu, davacının iddiasını 6100 sayılı HMK.nun 190/1 ve 4721 sayılı TMK.nun 6. maddesi uyarınca kanıtlayamadığı sonucuna varıldığı, hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacının, davalıya "borç para verdiğini" ileri sürdüğü; davalının ise davaya konu paraların kendisine verildiğini ikrar ettiği, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle verildiğini savunması halinde vasıflı ikrarda bulunduğunun kabul edileceği ve vasıflı ikrarın bölünmeyeceğinden bahisle ispat yükümlülüğünün, ikrar eden tarafa değil, vakıayı ileri süren tarafa ait olduğu- Davacı tarafından delil olarak sunulan belgede, paranın davalıya borç olarak verildiğine ilişkin bir ibare olmadığından, miktar itibariyle tanık dinlenemeyeceği-
Davalıya devredilen taşınmazların miktarı, davacılara muristen taşınmaz kalmaması, davalı tanıklarının davacı lehine olan beyanları, davalının satın alma savunmasının ispat edilememesi, ülkemizin bir gerçeği olan erkek evladın kayırılması olguları birlikte değerlendirildiğinde murisin asıl amacının oğlu lehine kız evlatlarından mal kaçırmak olduğu-
Dava konusu edilen bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının, taraflar adına tescile ilişkin belgelerin getirtilmesi, onaylı proje ve kat irtifak listesinin temini, keşif yapılarak tarafların onaylı projeye göre tasarruf ettikleri bölümlerin saptanması ve ne kadar süredir kullanıldıklarının belirlenmesi, gerektiğinde davalıların isticvap edilmesi, tüm delillerin birlikte değerlendirilerek ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-