Davaya dayanak olup hükme esas alınan ve taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmayan 5 yıl süreli kira sözleşmesine göre ihtiyaç nedeniyle açılan tahliye davasının süresinde olmadığı, ancak TBK.’nun 353. maddesi uyarınca kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılabileceğinden, davacılar tarafından gönderilen ihtarnamenin davalıya tebliğine ilişkin tebliğ parçasının getirtilerek davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinin doğru olmadığı- Mahkemece davanın süresinde açıldığının tespiti halinde davalı tanıkları da dinlenildikten sonra delilerin birlikte değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken noksan araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu- Davalı tarafından sunulan savunma dilekçesinde; aylık kira bedelinin ....... TL olduğu ve kira bedellerinin ödendiği belirtilerek ödeme dekontlarının sunulduğu, bu savunma karşısında, davacıların aylık kira bedelinin daha yüksek olduğunu kanıtlayamamaları nedeniyle, davalı kiracının sözleşmede belirtilen kira bedelini ödeyip ödemediği üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Davacılar, tapu malikinin kendi mirasbırakanları olduğunu usulünce kanıtlayamadıklaırndan davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkin davada ispat yükü davacıya ait olmasına rağmen davacı dosyadaki mevcut delillere göre taşınmazın alımı sırasında ziynet eşyalarını taşınmazın alımı için verdiğini ve bedelini geri alamadığını ispat edemediğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu-
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği- Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı ve bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- TMK mad. 6 uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlü olduğu- 6100 sayılı HMK. mad. 190/1 uyarınca ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu- Daha önce bağımsız bölümlere yönelik açılan davaların ret ile sonuçlandığı ileri sürüldüğünden, söz konusu dava dosyalarının, dosya içerisine alınarak birlikte değerlendirilmesi sonucu miras bırakanın temliklerde mal kaçırma iradesi taşıyıp taşımadığı tespit edildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu, söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istediği, ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği, bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun 706., Türk Borçlar Kanunu'nun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkin davada davacılar, mahalli bilirkişi deliline dayanmamış olup mahkemece; tanık olarak gösterilmeyen ancak resen mahalli bilirkişi sıfatıyla dinlenilen kişilerin beyanlarına dayanılarak davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mirasbırakanın, kızının ölümünden sonra çekişme konusu taşınmazda oturmak istemediği için taşınmazı satmak istediği, taşınmazın bir süre emlakçıda ilanda kaldığı, davalının da birikimi ile taşınmaz satın almak istediği için çekişme konusu taşınmazı devraldığı, davalının o tarihte alım gücünün bulunduğu, tanığın beyanından, satıştan sonra kendilerine bedel olarak 10.000,00 TL’ nin verildiği ve mirasbırakanın terekesinde üç adet daha taşınmaz bulunduğu gözetildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı yapılmadığının anlaşılacağı ve davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı- Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- TMK. mad. 6 uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlü olduğu- 6100 sayılı HMK. mad. 190/1 gereğince ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu-
Davalı, vekili aracılığı sunmuş olduğu dilekçesinde “alacaklının alacağına dayanak ettiği faturaya ilişkin müvekkilin hiçbir borcu kalmadığından, borcun aslına ve ...... itiraz ederiz...” şeklinde beyanda bulunduğu, bu beyan davalı borçluyu bağlayıcı nitelikte olduğu ve malların teslim edildiğinin kabul edildiği anlaşıldığından, ispat yükünün davalıda olduğu kabul edilerek, borcun ne şekilde sona erdiğinin araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-