Muvazaanın varlığını kabul edilebilmek için diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla temlikin yapıldığının kanıtlanmasının zorunlu olduğu, temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat yükünün davacıya yüklendiği, dinlenen davacı tanıklarının yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu doğrular net beyanlarının bulunmadığı gibi, dosya kapsamındaki diğer deliller ile de, davacının temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla yapıldığı iddiasını TMK'nun 6. ve HMK'nun 190. maddeleri uyarınca kanıtladığından bahsedilemeyeceği-
Kendisine hiç bir ispat külfeti düşmeyen davalıların, bu konuda davacı tarafa gerekmediği halde yemin teklif etmeleri halinde, mahkemenin "ispat yükümlülüğünün kendilerinde olmadığını ve bu yükümlülüğü devralıp almayacaklarını" açıkça sorması, kabul ettikleri takdirde bunun tutanağa geçirildikten sonra yeminin eda ettirilmesi gerektiği- Kadastro tespiti sırasında düzenlenen tutanakta "çekişme konusu taşınmazın tarafların ortak murisi ..'dan geldiği, mirasçılarının iştirak halinde mülkiyet olarak zilyet ve tasarruf ettikleri" belirtildiğinden, "çekişme konusu taşınmazın diğer muris .. tarafından satın alındığını, o tarihten bu yana malik sıfatıyla diğer muris ... ve mirasçılarının zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, adına tespit yapılan davalıların davaya konu taşınmaz ile ilgilerinin bulunmadığını" iddia eden tarafın bu iddiasını kanıtlaması gerektiği- Davacıların dayandığı (07.03.1984 tarihli) "tarla alım-satım senedi" başlıklı senette satıcı olarak yer alan (1917) doğumlu kişinin 1973 yılında ölmüş olduğu, ayrıca bir kısım mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında "çekişme konusu taşınmazın muris ...'den davacı ve davalıların ortak murisine intikal ettiğinin" belirtildiği görüldüğünden, mahkemece yerel bilirkişi ve tanıkların tümü hazır olduğu halde taşınmaz başında yeniden keşif yapılması, yerel bilirkişi ve tanıklardan, senette satıcı olarak yer alan (1917) doğumlu kişinin 1973 yılında vefat ettiği ve senet tarihinin de 1984 olduğu nazara alınarak, taşınmazın kime ait olduğunun etraflıca sorulması, dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının çelişmesi aâlinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişkinin giderilmeye çalışılması gerektiği-
Temsil olunan yetkisiz temsilcinin yaptığı sözleşmeye icazet verebileceği ve icazet verdiği takdirde de temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlem temsil olunanı bağlayacağı, temsilcinin yaptığı inanç sözleşmesindeki koşullara uygun davranan ve sonraki hukuki işlemlerini bu doğrultuda gerçekleştiren murisin inanç sözleşmesine icazet vermiş olduğu- Murisin inanç sözleşmesine icazet vermediğinin kabulü hâlinde, oldukça değerli ve kira gelirleri de yüksek olan taşınmazların çok uzun yıllar boyunca davacı şirket tarafından tasarruf edilmesine ses çıkarmamış olmasının hayatın olağan akışıyla bağdaştırılmasının da mümkün olmadığı- Bizzat muris tarafından açılan ferağa icbar davasının ilk oturumunda davacı şirket vekilinin davayı kabul etmesi ve bu davada verilen tescil kararının temyiz edilmeksizin kesinleştirilmiş olmasının inanç sözleşmesinin bir gereği olarak yapılmış olduğu, zira, inanç sözleşmesinde tarafların, sadece taşınmazlar hakkında satış vaadi sözleşmesi yapılması hususunda değil, ileride gerektiğinde tapuca kati olarak devirlerinin de sağlanması mümkün olmak üzere anlaşmış olduğu- İ. sözleşmelerinin kendine özgü sözleşmeler olması nedeniyle davacı şirketin o dava sırasında satış vaadi sözleşmesinin inançlı olarak yapıldığı yönünde bir savunma ile temlik işlemine karşı koymaması nedeniyle satış vaadi sözleşmesinin hukukiliğinin kesinleştiğinden söz edilemeyeceği gibi davacının eldeki davada ileri sürdüğü iddiaların da iyi niyet kurallarına aykırı olduğundan söz edilemeyeceği- "İ.lı işlemin belgesi olarak dosyaya sunulan adi belgenin düzenlendiği tarihte vekilin davalıların murisinin vekili olduğuna dair bir vekâletname bulunmadığı gibi nam ve hesabına inanç sözleşmesi yapılan murisin bu sözleşmeye sonradan icazet verdiğinin de kabul edilemeyeceği, böyle olunca anılan belgenin geçersiz olduğu, kaldı ki ferağa icbar davası sırasında davacı şirket vekilinin hiç bir çekince ileri sürmeksizin ve taşınmaz bedellerinin de tahsil edildiğini belirterek davayı kabul ettiği, tüm bu olgular bir arada değerlendirildiğinde eldeki davanın kanıtlanamadığı" şeklindeki görüşün ve " belgenin bir inanç sözleşmesi niteliğinde bulunmasına ve dosya kapsamındaki delillere göre kendi nam ve hesabına sözleşme yapılan murisin bu sözleşmeye icazet verdiğinin anlaşılmasına karşın, davalılar tarafından sözleşme altındaki imzanın vekile ait olmadığı iddia edildiğinden bu iddianın da araştırılması gerektiği" yönündeki görüşün (mahkeme huzurunda bizzat dinlenen vekilin davalılar murisinin verdiği yetkiye dayanarak inanç sözleşmesinin yapıldığını ve altındaki imzanın kendisine ait olduğunu beyan etmiş olması karşısında) HGK çoğunluğu tarafından kabul edilmediği-
Havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine bulunduğu, bu karinenin tersini ileri süren havalecinin bu iddiasını kanıtlaması gerektiği- Davacı vekili müvekkilinin fıstık çamı kozalağı alımına ilişkin şifahi anlaşma nedeniyle davalıya havale ile gönderilen para karşılığında malın teslim edilmemesi üzerine takip başlatıldığını, takibe haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürmüş, takip dosyasında borcun sebebi “... dekont nolu havale bedeli” olarak açıklanmış ve takibe eklenmiş olan bu havale evrakında ise havale nedenine ilişkin olarak “K.. Tarım R. D...” şeklindeki ibare dışında hiçbir açıklama yer almadığı anlaşılmış olup. davalı da bu havalenin kendisine olan borcun ödemesi için yapılmış olduğunu savunmuş olduğundan, davacı alacaklı şirket yetkilisinin talebi üzerine dava dışı banka tarafından sonradan eklenmiş olduğu anlaşılan ve borçlu tarafı ndan kabul görmeyen dekonta yapılan bu eklemenin yasal karineyi çürütmeye elverişli bir delil olarak değerlendirilemeyeceği- HMK’nın yürürlüğe girmesinden önce açılan davada “her türlü delil” demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğunun kabul edilmesi gerektiği-
Muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerektiği- Muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davalarında, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa ait olduğu- Hükmün gerekçesinde "temlikin bedelsiz olduğu" vurgulanmışsa da, muris muvazaasından söz edebilmek için bedelsizliğin yanında mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla temliki yapmasının da gerekli olduğu- Mirasbırakanın mal kaçırma amacı davacı tarafından usulünce kanıtlanmadığından, davanın reddi gerektiği-
Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı- Semenin, mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği- Mirasbırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılarından mal kaçırma olmadığı, kendisine özenle bakan oğlu davalıya minnet duyguları ile çekişmeli taşınmazı temlik ettiği, temlikin, bakım, hizmet ve emek karşılığı gerçekleştirildiği kabul edilmesi gerektiği- Muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerektiği ve herkesin iddiasını ispatla mükellef olduğu- Davacı tanığı "temlikin muvazaalı olduğuna" dair bir beyanda bulunmadığı gibi, ikinci tanık listesinden dinlenilen davacı tanıklarının beyanlarına da itibar edilemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteği- Muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerektiği- Mirasbırakanın, mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgu ortaya konulmadığı gibi dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın yokluk içinde öldüğünü, davalının alım gücü bulunduğunu bildirmiş olup bu durumda, temlikin gerçek satış olduğu sonucuna varıldığı- Salt bedeller arasındaki farkın muvazaanın kanıtı olmadığı, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalı tarafça davaya konu edilen bedelin davacı ile aralarındaki başka bir ilişki için gönderildiği belirtilmekle, somut olayda vasıflı ikrarın bulunduğu- Bu durumda ispat yükünün kaparo olarak gönderildiğini iddia eden davacıda olduğu- Trafiğe kayıtlı araçların satış ve devrine ilişkin sözleşmelerin geçerli olabilmesi için, noterce re'sen düzenleme biçiminde yapılmasının zorunlu olduğu-
Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği- Mirasbırakanın 1989 yılında çekişme konusu 288 m2'lik taşınmazını davalı kızına satış suretiyle temlik ettiği, mirasbırakanın 2004 yılında taşınmazları da 3. kişiye sattığı, mirasbırakanın terekesinde bir taşınmazın kaldığı ve mirasçılarına intikal ettiği, mirasbırakanın davacı çocukları ile herhangi bir anlaşmazlığının bulunmadığı, salt bedeller arasındaki farkın tek başına muvazaanın ispatı için yeterli bulunmadığı- Hal böyle olunca, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiası TMK'nun 6. ve HMK'nun 190.maddeleri uyarınca usulünce kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir. Kabule göre de, davanın kabulü halinde keşfen belirlenen dava değeri üzerinden nisbi karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekirken, maktu harca hükmedilmesi doğru değildir.
Mahkemece, HMK’nun 190. ve 200. maddeleri de dikkate alınmak suretiyle alanında uzman ayrı bir bilirkişiden taraflar arasında düzenlenen adi yazılı kira sözleşmesinde belirlenen ‘’dönümü 40 YTL’’ ‘lik bedel belirlemesi de dikkate alınarak, davalının dosya kapsamına yaptığı kira bedeline ilişkin ödemelere ilişkin dekontlar da irdelenerek,söz konusu ödemelerin taraflar arasındaki kira sözleşmesine ilişkin olduğu tespit edilir ise, bu ödemelerin de belirlenecek bedelden mahsubu sonucunda bulunacak bedele hükmedilmesi gerekeceği-