Zamanaşımının alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden “dava edilebilme” niteliğinden yoksun kalınmasını ifade ettiği- Alacağın salt zamanaşımına uğramış olmasının, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmadığı, bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'ide bulunması gerektiği- Eser sözleşmesinin yüklenicinin bir eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak nitelendirildiği- Taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olmasının resmî şekilde düzenlenmiş bulunmalarına bağlı olduğu, bu nedenle taşınmazların harici, başka bir deyişle resmî şekle uyulmaksızın satışının geçersiz olup bu şekilde yapılmayan sözleşmelerin mülkiyetin nakli sonucunu doğurmadığı- Geçersiz sözleşmelerde taraflar sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde verdiklerini iade ile yükümlü iseler de, harici taşınmaz satış sözleşmelerinde satıcının kararlaştırılan şekilde tapuda ferağ vermeye yanaşmayıp ifayı da imkânsız hale sokacak şekilde taşınmazı üçüncü kişiye devretmesi halinde alıcının ferağ ümidinin son bulduğu tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde sözleşme bedelinin iadesini isteyebileceği-
"Muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü olduğu- Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında doğru şekilde değerlendirilmesinin de büyük önem taşıdığı ve bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılması gerektiği-
İİK.da haczin yenilenmesi diye bir müessese mevcut olmadığı, aynı takip dosyasından olsa da konulan her haczin, yeni bir haciz olduğu- Taşınmazın üzerinde haciz varken, alacaklının talebi üzerine yeniden haciz konulması, önceki hacizden vazgeçildiği anlamına gelmeyeceği ve daha önce konulmuş haczi ve sonuçlarını da ortadan kaldırmayacağı- Taşınmazlar borçlu şirket adına kayıtlı iken, taşınmazların tapu kaydına ihtiyati haciz konmuş, haczin kesin hacze dönüşmesinden sonra 1 yıllık satış isteme süresi dolmadan, alacaklının talebi üzerine yeniden hacizler konulmuş olup sonraki hacizlerin, ilk haciz düşmeden konulduğundan geçerli olduğu ve taşınmazların üçüncü kişiye hacizle yüklü olarak satılmış olduğu ve bu nedenle; taşınmazlara konulan ilk haciz geçerliliğini koruduğundan ve bu sırada taşınmazlar hacizle yüklü olarak üçüncü kişiye satılmış olduğundan; "hacizlerin düştüğünün ve taşınmazların hacizlerin düşmesinden sonra üçüncü kişi tarafından alındığı"nın kabul edilemeyeceği-
Tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyetinin ana taşınmazdan ayrılamayacağı, taşınmazın kullanma biçiminin tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlendiği ya da fiili bir kullanma biçiminin oluştuğu, uzun süre paydaşların bu durumu benimsediği kayıtta paylı, eylemsel olarak bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında iyi niyet kuralının da bir gereği olduğu, aksi halde; pek çok kimsenin zarar görmesiyle toplum düzeni ve barışının bozulacağı- Tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde durularak, varsa, çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiğinin; yoksa uyuşmazlığın TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği-
Tapu iptali ve tescil kararına dayalı olarak taşınmazın maliki olan 3. kişinin, haczin kaldırılması için, genel mahkemede mülkiyet hakkına dayalı olarak dava açması gerektiği- Şikayetçi üçüncü kişinin, İİK. mad. 106 ve 110 gereğince "hacizlerin düştüğü"ne dair iddiasının bulunması halindeyse, icra mahkemesinin hacizlerin varlığını sürdürüp sürdürmediği hususunu incelemesi gerektiği-
Celbedilen kayıtların incelenmesinden, davaya konu miras taksim sözleşmesinin geçerli bir sözleşme olduğundan bahsedilemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kural olarak, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı bir temlikin muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesinin her zaman mümkün olduğu- Bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse, bu takdirde akdin ivazlı olduğundan söz edilemeyeği ve akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılacağı- Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekeceği-
Muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı ve muvazaa nedeninin ortadan kalkmasının ya da bir zamanın geçmesinin görünürdeki batıl işlemi geçerli hale gelmeyeceği- Muris muvazaası davalarında sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığı, bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk bulunduğu-
Taraflar dilekçelerinde tanık deliline dayandıkları halde mahkemece ön inceleme duruşmasında tanıklarını ve diğer delillerini bildirmeleri hatırlatılıp, davanın esasına girilerek, gösterdikleri veya gösterecekleri deliller toplanıp, tanıkları dinlendikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Bozma ilamında "3. kişilerden alınan taşınmazların da değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerektiği" belirtilmiş, davalı tarafça ‘Mukavele’ başlıklı belgede ‘800 m2 ...’ olarak ifade edilen taşınmazın, yine aynı yerde .. parsel sayılı taşınmazın ... tarihinde, ‘... 700 m2’lik taşınmazın ...tarihinde davacıya devredilerek, davalıların mukaveledeki koşulları aynen yerine getirdikleri savunulmuş olduğundan, mahkemece, taşınmazların yüzölçüm, yer ve devir tarihleri göz önünde bulundurularak, mukalavedeki edimleri yerine getirme amacıyla devredilip devredilmedikleri hususunun ve davalı tanıklarının ölüp ölmediğinin araştırılması, ölmüş olması halinde; davalıya adil yargılama ilkesi gereği tanık bildirme hakkının tanınması, toplanan ve toplanacak delillere göre sonuca gidilmesi gerektiği-