Tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyetinin ana taşınmazdan ayrılamayacağı, taşınmazın kullanma biçiminin tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlendiği ya da fiili bir kullanma biçiminin oluştuğu, uzun süre paydaşların bu durumu benimsediği kayıtta paylı, eylemsel olarak bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında iyi niyet kuralının da bir gereği olduğu, aksi halde; pek çok kimsenin zarar görmesiyle toplum düzeni ve barışının bozulacağı- Tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde durularak, varsa, çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiğinin; yoksa uyuşmazlığın TMK'nin müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği-
Tapu iptali ve tescil kararına dayalı olarak taşınmazın maliki olan 3. kişinin, haczin kaldırılması için, genel mahkemede mülkiyet hakkına dayalı olarak dava açması gerektiği- Şikayetçi üçüncü kişinin, İİK. mad. 106 ve 110 gereğince "hacizlerin düştüğü"ne dair iddiasının bulunması halindeyse, icra mahkemesinin hacizlerin varlığını sürdürüp sürdürmediği hususunu incelemesi gerektiği-
Celbedilen kayıtların incelenmesinden, davaya konu miras taksim sözleşmesinin geçerli bir sözleşme olduğundan bahsedilemeyeceğinden, davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kural olarak, ölünceye kadar bakım sözleşmesine dayalı bir temlikin muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesinin her zaman mümkün olduğu- Bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse, bu takdirde akdin ivazlı olduğundan söz edilemeyeği ve akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılacağı- Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekeceği-
Muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı ve muvazaa nedeninin ortadan kalkmasının ya da bir zamanın geçmesinin görünürdeki batıl işlemi geçerli hale gelmeyeceği- Muris muvazaası davalarında sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığı, bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk bulunduğu-
Taraflar dilekçelerinde tanık deliline dayandıkları halde mahkemece ön inceleme duruşmasında tanıklarını ve diğer delillerini bildirmeleri hatırlatılıp, davanın esasına girilerek, gösterdikleri veya gösterecekleri deliller toplanıp, tanıkları dinlendikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Bozma ilamında "3. kişilerden alınan taşınmazların da değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerektiği" belirtilmiş, davalı tarafça ‘Mukavele’ başlıklı belgede ‘800 m2 ...’ olarak ifade edilen taşınmazın, yine aynı yerde .. parsel sayılı taşınmazın ... tarihinde, ‘... 700 m2’lik taşınmazın ...tarihinde davacıya devredilerek, davalıların mukaveledeki koşulları aynen yerine getirdikleri savunulmuş olduğundan, mahkemece, taşınmazların yüzölçüm, yer ve devir tarihleri göz önünde bulundurularak, mukalavedeki edimleri yerine getirme amacıyla devredilip devredilmedikleri hususunun ve davalı tanıklarının ölüp ölmediğinin araştırılması, ölmüş olması halinde; davalıya adil yargılama ilkesi gereği tanık bildirme hakkının tanınması, toplanan ve toplanacak delillere göre sonuca gidilmesi gerektiği-
Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı- Muvazaa araştırmalarında ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- Bağ-Kur emeklisi mirasbırakanın 3.500,00 TL'lik borç için maliki olduğu tek zeytinliği satmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu-
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebileceği- Muvazaalı uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesinin, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu- Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması ve doğru şekilde değerlendirilmesinin büyük önem taşıdığı ve bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk olduğu- TMK mad. 6 uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlü olduğu- 6100 sayılı HMK. mad. 190/1 uyarınca ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu- Daha önce bağımsız bölümlere yönelik açılan davaların ret ile sonuçlandığı ileri sürüldüğünden, söz konusu dava dosyalarının, dosya içerisine alınarak birlikte değerlendirilmesi sonucu miras bırakanın temliklerde mal kaçırma iradesi taşıyıp taşımadığı tespit edildikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Tapulu taşınmazların harici satışı geçersizse de, davacı-karşı davalının taşınmazı 10 yıl gibi uzunca bir süre kullanmış olması ve davalı-karşı davacı tarafından da bu kullanımına uzun bir süre ses çıkarılmadığı gözetildiğinde, taşınmazı haricen satın alan tarafın, fuzuli şagil sayılamayacağı ve harici satış bedeli kendisine ödeninceye kadar taşınmazı elinde tutma hakkının bulunduğu, davalının bu dönem yönünden iyiniyetli zilyet konumunda olacağı ve TMK. mad. 994 uyarınca iyiniyetli zilyedin, yaptığı zorunlu ve faydalı giderlerin tazminini talep edebileceği, bu tazminat ödeninceye kadar da hapis hakkı doğacağı- Davacı-karşı davalının taşınmazı satın almak suretiyle kullanması ve bu süre içerisinde taşınmazın kullanılmasına göz yumulmuş olmasının, kullanmaya muvafakat olarak değerlendirilmesi gerektiği ve bu durum karşısında, elatmanın önlenmesine karar verildikten sonra davacı-karşı davalının ecrimisilden sorumlu tutulmasının hatalı olacağı-Taşınmazdan iyi niyetle yararlanan zilyedin, geri vermekle yükümlü olduğu kimseye karşı bu yüzden tazminat ödemek zorunda olmadığı ve kaybedilmesinden, yok olmasından ve hasara uğramasından da sorumlu olmadığı-