Davadaki istemin maddi dayanağını oluşturan ölüm olayı, Kanunun anılan hükmündeki değişiklikten daha önce gerçekleştiğine ve açıklanan durum karşısında değişik hüküm geçmişe etkili olmayacağına (geriye yürümeyeceğine) göre; somut olayda, değişik hükmün uygulanmasına hukuken olanak bulunmayacağı, kanun değişikliğinin gerçekleştiği tarihte eldeki davanın derdest bulunmasının da, bu sonuca etkili olmayacağı, dolayısıyla, uyuşmazlığın, 24. maddenin ölüm tarihinde yürürlükte bulunan, değişiklikten önceki hükmü çerçevesinde değerlendirilip, bir çözüme bağlanması gerekeceği-
Hak sahibi tarafından Kurum aleyhine açılan davada, 506 Sayılı Yasanın 24. maddenin öngördüğü koşulların oluşmadığının saptanması durumunda; hak sahibine gelir bağlanmayacağı, giderek hak sahibinin, destekten yoksun kalma tazminat isteme hakkına sahip olmayacağı-
Eğer Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin dördüncü kısmında sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği, diğer taraftan, kurum tarafından yapılan bir tespitin olması halinde de aynı kabul şekline ulaşılacağı, bu kabul şeklinin temelinde yatan nedenin; hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesi olduğu-
İsteğe bağlı sigortalılığı sona erdiren zorunlu sigortalılığın başladığı 15.02.1994 tarihine kadar ki isteğe bağlı SSK sigortalılığının geçerliliğine, zorunlu sigortalılığın sona erdiği 05.4.1994 tarihinden sonraki isteğe bağlı sigortalılığın iptaline dair Kurum işleminin yerinde olduğunun, ancak davacının 27.6.1997 tarihinden itibaren yeniden isteğe bağlı SSK sigortalılığı primi ödemeye başladığı dikkate alınarak, isteğe bağlı sigortalı olma iradesini ortaya koyan bu ödeme tarihini takip eden aybaşı olan 01.07.1997 tarihinden itibaren, (ödediği primlere karşılık gelen süre kadar) isteğe bağlı SSK sigortalılığının geçerli olduğunun tespitine karar verilmesi ve buna göre de yaşlılık aylığına hak kazanıp kazanmadığının değerlendirilmesi gerekeceği-
Kurumun ilk tescil tarihinden sonra verilen yaş düzeltme kararını yaşlılık aylığı bağlarken dikkate almamasının usul ve yasaya uygun olacağı-
Yasaya aykırı ya da usulsüz olarak düzenlenmiş meslek kuruluş kaydının, sigortalılık niteliğinin oluşmasına imkan vermeyeceği gibi, ceza yasalarımızın da bu tür hukuka aykırı eylemleri yaptırımsız bırakmadığı-
Mahkemenin bozmaya uyulmasına ilişkin ilk kararı ile davalı SSK yararına usulü kazanılmış hak gerçekleşmiş olup, bu karardan dönülerek bu kez önceki kararda direnmeye karar verilmesinin usulü kazanılmış hakkın ihlali anlamında olacağı-
Davacının 14.8.1997 tarihinde kuruma verdiği terk formunda kaydının isteğe bağlı olarak devam etmesi yönünde talepte bulunduğu, 25.6.1997 tarihinden itibaren düzenli olarak primlerini ödemiş olduğu ve yine 2.4.2000 tarihli dava dilekçesinde de primi ödemiş sürelerin isteğe bağlı sigortalılık olarak değerlendirilerek yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitinin istenildiği, yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine ilişkin talebin isteğe bağlı sigortalılığı da içerdiği-
Mahkemece; davacı annenin her hangi bir gelirinin bulunmadığı, kocasının az miktardaki Bağ-Kur yaşlılık aylığının geçinmeleri için yeterli kabul edilemeyeceği, ölen sigortalının az da olsa annesine destek olduğu gerekçesiyle davacı anne yönünden istemin kabulüne karar verilmiş ise de; somut olayda, davanın yasal dayanağını teşkil eden 506 sayılı Kanunun “Ana ve Babaya Gelir Bağlanması” başlıklı 24. maddesinde öngörülen sürekli ve düzenli yardım yapma koşulunun gerçekleşmediği halde geçimi birlikte oturduğu kocası tarafından sağlanan davacı anneye ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni olacağı-
506 sayılı Yasanın değişik 80. maddesinde Kurumun prim vb. alacakları için genel kuraldan ayrılan bir temerrüt faizi düzenlemesine yer verildiği, her ne kadar burada gecikme zammından söz edilmekte ise de, prim borcunun zamanında ödenmemesi halinde Kurumca talep edilecek karşılık kamu hukuku karakterli bir para alacağı için öngörülen (nitelikli) temerrüt faizinden ibaret olup, genel ilke uyarınca buna ayrıca temerrüt faizi yürütülmesine yasaca olanak bulunmadığı-