Davalı (haksız eylemi işleyen) (BK. md.41; şimdi; TBK. mad. 49) ve 506 Sayılı Yasa gereği zarar görene; rücu kurallarına göre de Kurum’a karşı Borçlar Kanununun 50 ve 51 (şimdi; TBK. mad. 61-62) anlamında dayanışmalı sorumlu olup, Davacı Kurum’un ödediği tedavi giderlerinin tamamını; gerek Borçlar Kanunu’ndaki haksız fiil kuralları; gerekse 506 Sayılı Yasa’nın 39. maddesi gereğince, kanundan dolayı davalı ve olaya karışan kişilerin tamamından rücuen isteyebileceği; zararın oluşumunda davacının hiçbir kusuru bulunmadığı; o nedenle ödenen giderimin tümünden davalının sorumlu olduğunun kabul edilmesinin gerekeceği-
Anayasa Mahkemesi’nin “Kanuna uymayan eylem sonucunda hukuksal yaptırıma maruz kalan ve bunun sonucu olarak da bağlanan gelirin sermaye değerini Kuruma ödeyen ve böylece ilgi ve ilişkisi kesilen işverenin, Kanun, Kanun Hükmünde Kararname ve Kararlarla bağlanan gelirlerde yapılacak artışlardan ve bu artışların peşin sermaye değerlerinden sorumlu tutularak dava tehdidi altında bulundurulmasının sosyal güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin işverene yükletilmesi anlamına gelir. Böyle bir durum hakkaniyet ve sorumluluk ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.” kararıyla gelir artışlarından doğan Kurum zararının işverenden istenemeyeceğinin açık ve kesin bir anlatımla kabul edildiği, iptal kararı ile birlikte ortaya çıkan yeni hukuki durum çerçevesinde gelir artışlarının istenemeyeceği ve bu maddeye göre açılan davalarda halefiyet kuralına dayanılamayacağı-
506 sayılı Yasanın 2’nci maddesinde tanımını bulan “sigortalı” tabiri ile ifade edilen, bir hizmet akdine dayalı olarak işveren tarafından çalıştırılan kişi olup, hizmet akdinin temel unsurları ise, zaman ve bağımlılıktır, yani davacı belirli bir zaman içinde işverene bağımlı olarak çalışıyor ve emeğini işverene tahsis ediyor ise, bu durumda aralarındaki ilişki bir hizmet akdi ilişkisidir; ne var ki, aynı yasanın 3’üncü maddesinde işverenin ücretsiz çalışan eşinin sigortalı sayılamayacağı belirtilmiş olup davalı işverenin davacının eşi olduğu anlaşıldığından davaya konu dönemde işyerinde bir yardımcı eleman (ofisboy) bulunmasına ve yardımcı elemanın yapması gereken işler olan temizlik, çay-kahve işleri ve sekreterlik gibi ayrıca bir özellik taşımayan işlerin davacı tarafından yapılmasının toplum kuralları ve genel kabule aykırı düştüğü; kaldı ki, dava konusu dönemde davacının üç çocuk annesi olduğu ve çocuklardan birinin 1993 doğumlu olmakla annenin bakım ve ihtimamına muhtaç olduğu-
Sigortalılığın oluşumu yönünden çalışma olgusunun varlığının zorunlu olduğu ve fiili çalışma saptanmadıkça, sadece hizmet akdine dayanılması halinde dahi sigortalılığın söz konusu olamayacağı-
Yerel Mahkemece öncelikle Kurumdan prim belgelerinin dayanakları, hangi yıllara ait primlerin ne şekilde ve hangi tarihte ödendiği, 1993 yılına ilişkin prim ödeme makbuzunun hangi döneme ilişkin olduğu, sosyal güvenlik kartı sayfa sıra numaraları ile yıllar arasındaki uyumsuzluğun nedeni sorulması, 1992 yılına ait sosyal güvenlik kartına ilişkin sayfanın alındı belgesi dosya içinde mevcut ise de, uyuşmazlık konusu diğer yıllara ilişkin olarak sosyal güvenlik kartlarının alındı belgeleri araştırılarak varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece işin esasına girilerek, Kurum işleminin davacıya yöntemince tebliğ edilmemesi nedeniyle borçlanmasının ve başvuru tarihindeki prime esas alt kazanç üzerinden prim ödemesinin geçerli olduğunun tespiti talebi yönünden yapılacak inceleme ile varılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği, bu nedenle davacının eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu-
Davanın nitelikçe Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın giderilmesi istemine ilişkin olduğu, bu nedenle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin belirlenen tazminattan düşürülmesi gerekeceği-
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup, bu tür sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu-
Sigortalılık niteliğini yitirenlerin tarım sigortalılığının yeniden başlaması için tescil veya tescil yerine geçen iradi prim ödemesinin ya da prim tevkifatının yapılması gerekeceği, belirtilen durumlar dışında, Tarım Bağ-Kur sigortalılığının ziraat odası kaydı, doğrudan gelir desteği ödemelerinden yararlanma veya zirai kredi kullanımı nedeniyle kendiliğinden yeniden başlayıp devam etmeyeceği-
Şirketin prim borcundan müteselsilen sorumlu olan üst düzeydeki yönetici ve yetkililerinin borcun haklı nedenle ödenemediği savunmasında bulunabilecekleri ve haklı nedenin varlığı halinde prim borcundan dolayı Kuruma karşı işverenle birlikte mütesesilen sorumlu tutulamayacakları-