Mirasbırakanın annesinin, meskenin oğluna satıldığını bilmediğini kabul etmenin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iyiniyet iddiasında bulanamayacak olan kimsenin kötüniyetinin karşı tarafa ispat ettirilmesine gerek bulunmadığı bu nedenle davalı adına yapılan tescilin Türk Medeni Kanunun 1024. maddesi hükmünce yolsuz olduğu-
Çocuğunun adına velayeten dava açan babanın maddi ve manevi tazminat talepleri iyiniyet hükümlerince kendi hesabına değil çocuğunun namına istediğinin kabulünün gerekeceği-
Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazdı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edileceği-
Tapu kütüğündeki sicile, iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir aynî hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunacağı, bir aynî hakkın yolsuz olarak tescil edilmiş olması halinde, bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişinin bu tescile dayanamayacağı– «Kötüniyet iddiası»nın, def’i değil, itiraz olduğu, bu nedenle, «iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı»na bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği gibi, mahkemece de kendiliğinden nazara alınacağı–
Düzenlemeyi kabul ederek onay verdikten sonra kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmadığından söz ederek yükümlülüklerden kaçınılması iyiniyet kuralı ile bağdaşmayacağı-
743 sayılı Türk Medeni Kanununda gösterilen otuz yıllık (şimdi; 20 yıl)hak düşürücü sürenin dikkate alınabilmesi için mirasbırakanın ehliyetsizliği yanında davalının kötü niyetli olması da gerekeceği-
Biraz özen göstermeleri halinde, ölenin pay temlikine dair işlemlerini öğrenebilecek durumda bulunan kişinin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı ve MK. 3 ile MK. 1023’ün koruyuculuğundan yararlanamayacağı–
Vekilin, vekalet yetkisini, kasten vekil edenin zararına, kendisinin ya da düşünce ve çıkar birliğine girdiği kişi veya kişiler yararına kullandığı taktirde yapılan işlemin, vekalet verenleri bağlamayacağı, vekalet verenin, TMK’nun 2. maddesinde yazılı doğruluk dürüstlük ilkesinin doğal bir sonucu olarak, her zaman sözleşmenin feshi ile buna dayalı olarak yapılan işlemlerin ortadan kaldırılmasını isteyebileceği – Vekil ile sözleşme yapan karşı taraf, TMK’nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise, diğer bir anlatımla, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekili ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekil edeni bağladığı, vekil, vekalet görevini kötüye kullansa da bu durumun vekil ile müvekkili arasında bir iç sorun olarak kalacağı, sonuçta vekil ile sözleşme yapanın elde ettiği haklara etkili olmayacağı, yapılan sözleşmenin bu nedenle iptali istenemeyeceği–
Kural olarak iyiniyetin isbatının -14.2.1951 T. 17/1 sayılı İçt. Bir. K. uyarınca- taşkın yapı malikine düştüğü, ancak iyiniyet iddia ve savunması def’i olmayıp, itiraz niteliğinde bulunduğundan, mahkemece de kendiliğinden gözönünde tutulacağı–
Üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa (MK. 3) vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmasının, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerekeceği–