Yükleniciye peşinen devredilmiş tapuların ve yine yüklenicinin arsa payı devri inşaat yapımı karşılığı peşinen aldığı ve üçüncü kişilere devrettiği tapuların, arsa sahibine iadesinin gerekeceği gibi uyuşmazlıklarda yükleniciden tapu devralan üçüncü kişilerin MK’nun 3. maddesince iyiniyetli olduğunun da kabul edilemeyeceği–
Taşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikle koşulun iyi inanç olduğu, öngörülen iyi inancın Medeni Kanunun 3. maddesinde hükme bağlanan subjektif iyiniyet olduğu–
Vekilin, vekalet yetkisini, kasten vekil edenin zararına, kendisinin ya da düşünce ve çıkar birliğine girdiği kişi veya kişiler yararına kullandığı taktirde yapılan işlemin, vekalet verenleri bağlamayacağı, vekalet verenin, TMK’nun 2. maddesinde yazılı doğruluk dürüstlük ilkesinin doğal bir sonucu olarak, her zaman sözleşmenin feshi ile buna dayalı olarak yapılan işlemlerin ortadan kaldırılmasını isteyebileceği – Vekil ile sözleşme yapan karşı taraf, TMK’nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise, diğer bir anlatımla, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekili ile yaptığı sözleşmenin geçerli olduğu ve vekil edeni bağladığı, vekil, vekalet görevini kötüye kullansa da bu durumun vekil ile müvekkili arasında bir iç sorun olarak kalacağı, sonuçta vekil ile sözleşme yapanın elde ettiği haklara etkili olmayacağı, yapılan sözleşmenin bu nedenle iptali istenemeyeceği–
Finansal Kiralama Kanununun 8. maddesine göre «kiracıdan mal almak isteyenler bu sicili (kiracının ikametgahı noterlerinde tutulan sicil) ve tapu sicilini incelemek suretiyle finansal kiralama konusu olup olmadığını öğrenebilmekte, şayet özel sicili incelememişlerse MK’nun 3/II. maddesi uyarınca gerekli özeni göstermemiş olduklarından artık iyiniyetli sayılamayacakları ve iktisaplarının da geçerli olmayacağı–
Yasada öngörülen ve dayanağını Medeni Kanunun 3. maddesinden alan iyiniyetin aynı zamanda bu iddiada bulunana bir özen ve itina borcu yüklediği, ancak, bu özenin ve dikkatin sicile olmaması gerektiği, sicile güvenen kişinin, sicilin dayanağını oluşturan kayıt ve belgeleri inceleme yükümlülüğünün olmadığı, bu sebeple davalı kooperatife akit tablosunu inceleme mükellefiyetinin yüklenemeyeceği-
Üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesinin gerekeceği-
Denkleştirici adalet ilkesinin, haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından istifade ederek, kendi malvarlığını arttıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade ettiği–
Davaya konu taşınmazın özel mülk niteliğinde olduğu, getireceği gelir itibarıyla kamusal amaçlarla kullanılabileceği, dolayısıyla özel hukuk hükümlerine tabi olarak tasarruf edilebileceği, devlete mal geçirimini sağlayan kanunların çok sayıda olduğu, bunlardan birinin de Türk Medeni Kanunu olduğu, 743 Sayılı Türk Medeni Kanunun mirasa ilişkin hükümlerinde devletin de mirasçı olabileceğinin kabul edildiği, bunun ikincil nitelikte bir mirasçılık olduğu, ölenin kanuni mirasçıları yoksa ya da mirası iktisap edemiyorlarsa ve ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçı atanmamışsa mirasın devlete kalacağı, kanuni mirasçılar Türk Hukukunda geçerli olan sisteme göre ilk üç parantelin, sağ kalan eş, evlatlık ve onun alt soyu olacağı, ancak dördüncü parantelde mirasçı varsa, bu durumda bunların tereke üzerinde intifa hakları olduğu için devlete terekenin sadece kuru mülkiyetinin geçeceği-
Medeni Kanunun 725. maddesinin uygulanabilmesi için yapı malikinin iyiniyetli olması gerektiği, yapı malikinin kendinden beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın, sınırı aştığını bilmesi veya bilecek durumda olmaması yahut sınırı aşmasında yasaca korunabilecek bir nedenin bulunmasının onun iyiniyetini göstereceği-
Yasanın bir hakkın sırf başkasına zarar vermek amacıyla kullanılmasını yasakladığı, olayımızda, daha önceki tadilat tekliflerinin reddedilmesi nedeniyle; davalı idarenin bu yeri park yeri olarak kamulaştırmasında meşru ve zorunlu bir yararının bulunmadığı, davacının imar izni için Belediye Başkanlığına ilk başvurusunu yaptığı sırada, davaya konu yerin “Ticaret Alanı” olarak imara açık olduğu, imar durumu verilebilmesi için Belediyece kendisine öne sürülen tüm koşulları yerine getiren davacının iyi niyetli olduğu, o halde Roma Hukukundan beri uygulana gelen ilke gereği sonradan gelen kötü niyetin zarar vermeyeceği-